Pazartesi, Aralık 24, 2007

nice buluşmalar

harika bir tatil sona erdi.o kadar güzel bir dokuz gün geçirdim ki anlatamam.beni çok ama çok güzel sürprizler bekliyormuş meğer.aslında aylar öncesinden çekiyordum bu tatili;bir keramet varmış bu işte.
nice buluşmalar gerçekleştirdik bu bayramda.daha tamamlanamayan buluşmalar da oldu maalesef ama artık bir dahaki sefere.şimdi önümüzde bir yılbaşı tatili var,o tatile kadar Antep'te iş bırakmak istemiyorum ki o tatili rahatça geçirebileyim.babamın bize her zaman söylediği bir öğüdü vardır:eğer vaktin varsa bir an önce işini hallet ki rahat edesin.ama biz de hep sona bırakırız.ama geçen yaz başıma gelen harika bir dersten sonra artık daha bir kulak veriyorum babamın öğüdüne.
ne demişler:bugünün işini yarına bırakma.

Pazar, Aralık 09, 2007

bahara çağrı

sonbaharın hüznü çöktü her yere
hadi gel yaşamaya başlayalım.
gri göğe bakalım önce,yağmur yüklü bulutlara
sesini dinleyelim düşen damlaların
ıslanmaktan korkmayalım
sarı sarı yaprakların hışırtısını kaybedip
yağmurlarla birlikte çürüyüşünü seyredelim
rüzgarın sesini dinleyelim
hangi uzak diyarlardan geldiğini...
kaçalım evlerimize, sığınalım sıcağa
dumanı tüten bardağı seyredelim
içine çekip kokusunu, yudumlayalım keyifle

üşüyelim sonra, üşüdükçe anlayalım baharın kıymetini
getirmek için onu geri
başlayalım çağırmaya hadi
dört gözle bekleyelim yolunu, gün sayalım
karlar yağsın saydığımız günlerde
çıkıp oynayalım neşeyle
üşüse bile ellerimiz, aldırmayalım
bahar gelecek nasıl olsa
sarılalım sıcacık paltomuza
saralım boynumuza atkımızı
aldırmayalım
düşünmeyelim hiç bunları, onun hatırına
gelecek nasıl olsa

sevincini yaşayalım şimdiden
bir kutlama olsun bütün bunlar
hani dumanı tüten şu bardaklar
onun için hepsi
bahar için, sadece.

Cumartesi, Kasım 24, 2007

kalmak


bu haftasonu bir yerlere gidemedim.Gaziantep'te kalmak ne kadar çekici bir şey bilmiyorum.önümüzdeki hafta yoğun geçeceği için kalmak mecburiyetindeyim.
Gaziantep hakkında konuşmak gerekirse söylenecek çok sey bulmak şu aralar benim için zor.sevmiyorum bu şehri,bunu açıkça söyleyebiliyorum.evet güzel bir şehir,evet modern bir şehir ama ben içinde bir şey bulamıyorum.bir anlam yükleyemiyorum bu şehre,bir mana yükleyemiyorum.
belki ileride sevecek bir yanını bulurum bu şehrin,tabii o güne kadar hala buralarda kalmışsam.havası bile çok yabancı bana,deniz havasını çok özlüyorum mesela.alışsam bile bu şehre,sevsem bile bu şehri;bir gün kesinlikle gitmeliyim diyorum kendi kendime.yabancı şehirlerde fazla kalmak bana ters geliyor.kendi şehrimde yaşayamayacaksam başka şehirlerde fazla kalmamalı,oradan oraya göç etmeliyim diye düşünüyorum.ama bu düşünce sadece kendi şehrime dönünceye kadar geçerli ki bunun için gereken her türlü şeyi yapmaya hazırım.
her gittiğim yerde bir iki kapı bırakmak benim için muhteşem bir şey;bu çok önemli.gidene kadar her şeyin tadını çıkarmak,şartlar ne olursa olsun bir eğlence çıkarmak benim felsefelerimden birisi bu hayatta.madem buradayım,o halde tadını çıkarmasını bilmeliyim.

Pazar, Kasım 18, 2007

bir şehri anlamak

bu haftasonu yine Antakya'ya kaçtım.İskenderun sahilinde giderken pencereden dışarı baktığımda hilalden biraz daha büyük haldeki ayın, denizin biraz üstünde ışıldadığını gördüm;harika bir manzaraydı.
dün öğlen dışarı çıktığımda sokaklarda yürürken kendimi ne kadar mutlu hissediyordum.etrafa doyasıya bakıyor,insanların yüzünü daha samimi buluyordum.biliyordum bu şehri,tanıyordum her köşesini.eski Saray caddesine girdiğimde daha bir farkına vardım yaşadığım şehrin büyüleyiciliğini.buraları özlüyordum ama özlediğim için mutlu olduğumun farkına vardım.çünkü böyle olunca farkına varıyorsun sahip olduğun güzelliklerin.her gün robot gibi gidip gelmek yerine bu sokaklardan,her şeyin bilinciyle atıyorsun adımlarını.ama yine de kalası geliyor insanın.
büyük şehirleri bu yüzden sevmiyorum.tanımadığın onca yüz her gün etrafında dolaşıyor ve kim olduklarını bilmiyorsun.ama küçük bir şehirdeysen neyin nerde olduğunu biliyorsun,sokağa çıktığında birisiyle illaki karşılaşabiliyor ve belki bir saate varan sohbetler edebiliyorsun ayaküstü.
tıpkı Bedri Rahmi Eyüpoğlu'nun dediği gibi:
Sana büyük şehirlerden bahsedeceğim,/En büyük camiler orda kurulur/En küçük mezarlar orda kazılır/En kara yazılar orda dizilir/Yüksek minarelerde selâ verilir/Civar hanelerde zina edilir./Büyük şehirlerde yalan söylenir tosunum./Halbuki küçük köylerin/Mezarlığı bile yoktur./
Büyük şehirlere bağlanma Mehmedim./Öyle bir şehre yerleş ki/Küçük fakat bizim olsun/Sokaklarında tanımadığın yüz/Ensesine şamar atamayacağın kimse dolaşmasın/Her ağacına elin/Her karış toprağına terin değsin/Ve kuytu evlerin birinde/Senden habersiz ölenler olmasın.

Türker Alkan'ın yazısı
Hakkı Devrim'in yazısı

Cumartesi, Kasım 10, 2007

anneannem ve divanı

her haftasonu olduğu gibi bu haftasonu da bir yerlere kaçtım.sırtıma attığım gibi çantamı, ver elini otogar.kendimi oldukça özgür hissediyorum,muhteşem bir duygu bu,muhteşem!

bu sefer anneanneme kaçtım,hem de sürpriz bir şekilde.ne kadar mutlu oldu beni karşısında görünce,benim güzel anneannem.o kadar özlemiştim ki onu,hele de onunla yaptığım kahvaltıları.
anneannemin bir divanı vardır,ben kendimi bildim bileli o divanda yatar,kalkar.evinin odasında ben küçükken üç divan vardı,sonra kanepeler yayıldı, diğer iki divan kalktı ama o divanından vazgeçmedi.divanı tam pencerenin yanında ve caddeye bakıyor.evi de sobalı,mahalesinden gitmek istemiyor.biz küçükken o divanın altında oyun oynamayı çok severdik.şimdi ise küçük kuzenlerim o divanın altında oyun oynuyor.nedense çocuklar çok seviyor o divanın altını.

anneannemle yapmayı sevdiğim en güzel şey o divanında kahvaltı yapmak.hava kıştır ve içeride soba yanar.biz divana kuruluruz karşılıklı,ortamızda kahvaltı sofrası.çay sobanın üstünde fokurdar,karşımda televizyon,solumda da cadde;sıcacık odada çayımı yudumlar,kahvaltı keyfi yaparım.

umarım daha uzun yıllar yaşar ve ben güzel anneannemle bu kahvaltıları doyasıya yaparım.

Pazar, Ekim 28, 2007

a bu hayat

güneş düşmüş toprağa,sabahın en güzel vakitleri şimdi.
ben yine evimdeyim,Antakya'da.içim rahat,huzurlu.arkamdaki pencereden bahçemiz ve sokağımız görünüyor.bir de bu hayatta en sevdiğim radyonun sesi geliyor yanıbaşımda.dün gittim künefe yedim arkadaşımla,buraya gelir gelmez mutlaka yaptığım bir iş.mahalleyi gezdik tozduk;yaşlılarla,muhtarlarla konuştum,sohbet ettim.muhtarlardan kastım mahallenin hanımları oluyor bu arada.onlar ikindi vakti atarlar sandalyelerini,kilimlerini sokağa ve oturur başlarlar muhabbete.mahallede ne var ne yok çoğundan haberdardırlar.o yüzden muhtar derim ben onlara.öyleki evlerinin avlusu olsa bile çıkar sokakta otururlar;çoluk çocuk,bakkal,manav hep içiçedir burada.ölü bir mahalle değildir asla bizimki,sokaklar cıvıl cıvıldır,akşam bile.bu hareketliliği sağlayan hep mahalle sakinidir,oraya yolu düşen yabancı değildir.mahalle kültürü sonuna kadar yaşar burada.insanlar akşam televizyonun karşısına geçip dizilere dadanmaz,evle sokak birdir burada.
o yüzden çok seviyorum mahallemi.insanlar sıcak çünkü,samimi.komşuluk gibi büyük bir kültür ölmemiştir çünkü.umarım ki hiç bir zaman bozulmaz bu güzellik.

Salı, Ekim 16, 2007

bayramin ardindan

bir guzel bayram daha bitti gitti.zaten guzel olan bir sey cabuk biter,hasili bu da oyleydi.
babamizin bize alistirdigi haliyle bayram gunu erken kalktik,alti bucuk gibi.o gun herkes neseli ve dinamik olmali bizim ailede mutlaka.bayram kulturu bizde sonuna kadar yasanmali ve devam ettirilmeli babama gore.elbette ki ben de babamin izinden gitmeye kesinlikle kararliyim.ilk gun duydugum hazzi,hoslugu anlatmam imkansiz zaten.sevincle bayramlasmalar insani o kadar mutlu hissettiriyor ki keske herkes bu duyguyu tadabilse,bu harika degerlerimizin farkina varabilse.
zaten her zaman soylerim,kendi kulturumuzu yasattikca mutlulugumuz artacaktir,cunku bu bizim ozumuzdur.ozumuze yabanci bir kulture adapte olmaya calisirsak an itibariyle bundan keyif alsak da bu aslinda bizi tatmin etmeye asla yetmeyecektir.ama butun mesele kalben hissedebilmekte,anlayabilmekte.o kadar yozlasiyor ki toplumumuz,icinde bulundugumuz guzellikleri fark edemeyecek kadar kor olmusuz.
umulur ki degerlerimizi sonuna kadar koruruz.

Perşembe, Ekim 11, 2007

bir gece vakti

geceyarısını geçmişti zaman,odamdaydım.elimde en sevdiğim yazarlardan birinin en sevdiğim kitaplarından birinin her bir cümlesini ayrı bir keyifle okurken, radyo ve sıcak bir çay bana eşlik ediyordu.odamın batıya bakan penceresi açıktı her zamanki gibi,kendi şehrimdeydim,kendi evimde.huzurluydum,mutlu hissediyordum kendimi.pencereye baktım sonra,içimden, şu anda tek bir şey eksik diye geçirdim aniden:yağmur ve şimşek.sonra daldım gittim yeniden.
birdenbire dışarıdan sesler gelmeye başladı,şimşeğe benzer sesler.kulak verdim hemen.sokaktan geçen bir taşıtın sesi ve henüz uyumamış olan mahalle sakinlerinden birilerinin sesi geliyordu.yanlış duydum derken bu sefer daha kuvvetlice duydum sesleri,evet doğruydu,şimşek çakıyordu dışarıda.arkama aldığım,odamın doğu ve güneye bakan penceresinden ışıkları fark ettim.işte dedim,eksik tamamlanıyor.bu manzarayı kaçıramazdım,kalkıp ışığı söndürdüm ve güneye bakan pencerenin perdelerini ardına kadar dayaladım.elime çayımı aldım,radyoda sevdiğim bir melodi:gesi bağlarında dolanıyorum,yitirdim yarimi...
muazzam şimşekler çakıyordu doğuya bakan ufukta,bir sanat eseri gibiydi bir çoğu.hayranlıkla seyre daldım,kulağımı müziğe ve gök gürültüsüne verdim. sıcak çayın verdiği hararetle nemlenmiş yüzüme pencereden hafif bir meltem vuruyor beni rahatlatıyordu.yağmur yağmıyordu,içime çektim havayı; belki uzaklarda bir yerlere düşmüştür diye toprağın kokusunu getirmiştir dedim,ama yoktu.yağdıysa bile dağın öte yanına,rüzgar getiremedi herhalde dedim.
içimi harika bir huzurla doluydu,bu hayatta yağmuru ve onun getirdiklerini benden daha çok seven yoktur herhalde diye düşündüm.bu anın tadını çıkardım ve uzun düşünmelere daldım seyirle birlikte.
ışıklar dağın arkasında kaybolmaya yakın kalktım yerimden.epey geç olmuştu saat.

Salı, Ekim 09, 2007

ilk günler

dokuz gundur Gaziantep'teydim.
ilk gun zaten apar topar gecip gitti.aksam evimizin oldugu Karatas'tan iki super arkadasimla otogara gittik ve yolculuk bir saat surdu sehirici otobusuyle.iste bu sehrin en sevmedigim tarafi bu oldu.buyuk bir sehir ve bir turlu bitmek bilmeyen bir yol ve bir de ustune yarim otobus cilesi...otogarda isimiz bitti,ev arkadasimin annesini Ankara' ya yolladik ve sonra alisveris merkezine gectik.daha sonra da bir saatlik eve donus yolu.ama otobuste oyle bir muhabbet kurduk ki Antepli biriyle, yolculuk sıkıcı gecmedi.otobus cilesinin en guzel tarafi da bu mesela.Antepte insan yabanci biriyle rahatlikla diyaloga girebiliyor.daha onceki gelisimde de bu sicak diyaloglar dikkatimi cekmisti,buranin insanlari sicak kanli ve bu beni mutlu ediyor.
haftanin ilk gunu pek buruktu.aslinda benim ilk gunum o gundu burada.icim aciyordu cok,geride biraktiklarimla buradakileri kiyaslayisim beni aglamakli hallere sokuyordu.sali gunu ogleden sonra seminerimiz vardi,aksama da tanisma yemegindeydik guzel bir mekanda;yaklaşık yirmi kişiydik.
her geçen gün kendime geliyordum,her kalktığım sabah kendimi biraz daha iyi hissediyordum.zaten günüm de çarçabuk geçip gidiyordu,akşamları arkadaşlarımla çok güzel vakitler geçirdik.
haftasonu da hızlı bir şekilde bitti gitti,Gaziantep'i doğru dürüst gezemedim bile.şimdi Antakya'dayım.biraz erken bir kaçamak oldu ama şartlar hiç tahmin etmeyeceğim şekilde gelişti ve evimdeyim.burada olmak beni mutlu etti.bayram sonrası geri dönüp kaldığım yerden daha iyi konsantre olmuş bir şekilde hayatıma devam edeceğim.her şey güzele ve iyiye gidiyor.ilk zamanları atlattıktan sonra gerisi pamuk söküğü gibi gelecektir eminim.

Cuma, Eylül 28, 2007

gaziantep yolunda

bugünlerde yol göründü bana yine.gidiyorum yeni bir şehir,yeni insanlar ve yeni bir hayata.o şehir Gaziantep.
her şey hazır benim gelmemi bekliyor şu anda.bense uzattığım kadar uzatıyorum gitme işini.aslında bir an önce gitmek hevesi de var ama diyorum ki nasıl olsa gideceksin, uzat uzatabildiğin kadar.
Gaziantep' i daha çok anlatırım herhalde,mühim olan şey şu anda ilk izlenim meselesi.ilk dikkatimi çeken şey Antep'in çok büyük bir şehir olması.geniş caddeler,kaldırımlar ve etrafında sıralanan istemediğiniz kadar apartmanlar.bu şekilde o kadar çok cadde varki...bir yanda güzel bir düzenlilik ve modernite sergilerken bir yandan da bir soğukluk yaratıyor içimde.çünkü ben mahalle kültürüyle kaynaşmış ve öyle yaşamayı seven bir insanım.bu tarz apartmanlar mahallelikten uzakmış gibi geliyor bana.
yolculuk bu pazar.beni en çok mutlu edense Antep'te yalnız olmadığım ve Antakya'ya yakın olduğum.umarım en kısa zamanda alışırım.

Çarşamba, Eylül 19, 2007

unutmak

dün akşam saatleriydi;dışarıda güzel bir esinti,yazdan kalma ılık saatler.
yanımda arkadaşım,küçük sehpada çay ve bisküvi.
o ana kadar çok kere dinlediğim bir şarkı tekrar çalmaya başladı:bir gün gelirde unuturmuş insan,en sevdiği hatıraları bile...bu ilk cümle girdiğinde arkadaşımın yüreğinde bir sızı,dilinden çıkan sitem...
hissetmediğim bir duygu sardı içimi.ben de bir gün unutacak mıydım?ne kadar da içli bir sözdü bu.insan unutur muydu,ben unutur muydum?
hayal ettim.şu hayatta öyle bir konumum vardı ki benim.küçükken her istediğimi elde edemedim,ailem zor günlerden bu zamanlarımıza gelmişti,ben küçüktüm ve pek hissetmedim bunları,şanslıydım.ama şimdi ne kadar rahat yaşıyor olsam da ben azla yetinmeyi becerebilen bir insan oldum.her tabakadan insan tanıdım ve büyüklenmedim.çok insan sevdim;varlıklı,mevki sahibi ya da fakir,sıradan bir çok sofraya oturdum.kimseyi ayırt etmedim;çünkü sadece kalpten sevdim.
bir gün çok para kazanacağım belki,peki ya unutacak mıyım o insanları,böyle bir kalpsizlik gösterecek miyim diye sordum kendime.
içim öylesine sızladı ki...öylesine acıdı ki.
hayır unutmayacaktım,unutamazdım.
unutmayacağım.

Salı, Eylül 11, 2007

biber ayı*

Sonbaharın ilk ayıdır aslında ama Antakya için yazın son ayıdır Eylül. Burada yaşayan insanlar için sıcak ve zorlu geçecek bir dönemdir. Kimse hüzne kapılmaz yaz bitti, soğuklar başlayacak diye. Tam tersi sıcaktan yakınırlar, bol bol banyo yapar, gün boyu klimalarını açık bırakırlar.
Kışa hazırlık bu ayda başlar yavaş yavaş. Bizim için çok önemli olan ve ismine “biber ayı” dediğimiz ayın günleri aslında çok yorucu geçer. Bu ayda sıcaklık 38 dereceye kadar ulaşır, ev hanımları yıllık salça ve pul biber ihtiyaçları için damlarına, balkonlarına boylu boyunca biberlerini sererler. Bunlar yakıcı güneşte bir güzel suyunu çeker, sonra şehrin her semtinde bulunan biber çeken kişilere götürülür ve bir güzel kıyılır. O esnada yakınlarda bulunmasanız iyi olur; çünkü acı bir koku boğazınızı yakar, gözleriniz çeşme gibi akmaya başlar. Çekme işleminden sonra kışlık pul biberiniz hazır hale gelir.
Biber ayının en zor işi de salça yapmaktır. Pazarlarda boylu boyuna serilerek alıcı bekleyen biberlerden kafanıza uygun olanı seçilir, fiyatla da anlaşıldıktan sonra çuvallarla salça yapılacak yere getirilir. Önce bir güzel yıkanıp temizlenir, sonra da çekme işlemine geçilir. Bunun yapıldığı alet aynı et kıyma makinesi gibidir; ama elektrikli değildir, bilek gücünüzle kolu çevirerek biberleri çekersiniz. Bakmayın öyle kolay göründüğüne, çok yorucudur. Biberler çekirdek ve sapından ayrılıp kıyılır hale getirilir; ki biber çok acı olduğundan buharını solumak suretiyle boğazınızı yakar,ayrıca gözleriniz de kızarır. Ancak işin en acıklı yanı ise ellerdir, eldiven giyersiniz ama kar etmez, sızım sızım sızlarlar. İnanın bu yanış çok kötüdür, bazen dayanılmaz hale gelir, gece yatırmaz sizi. İş bittikten sonra tepsilere yayılıp güneşe çıkarılır, birkaç gün içinde salçanız hazır hale gelir. Çekilen onca zorluğa değer mi bilmem, ama harika lezzette bir salçanız olur. Oh, mis gibi!
İşte biber ayı başladı. Biz hala sıcaklarla boğuşuyor olacağız, ta ki Kasım gelene kadar. Bir de biberler var tabii. Onsuz bir Eylül düşünmek ne mümkün...
*arşivden 1 Ekim 2005 tarihli yazım

Çarşamba, Eylül 05, 2007

halim vaktim

bazen kendimi bir roman kahramanı gibi hissettiğim oluyor.sanki ben bir romanın içindeymişim de bütün hayatımın baş kahramanıymışım gibi. bazen de düşüncelerim bir romanın diline dönüşüveriyor,bir hayat romanda nasıl anlatılırsa,nasıl bir dil kullanılırsa ben de aynı şekilde düşünüveriyorum.hoşuma gidiyor bu,hem de çok.hayal etmek bir yana,roman gibi düşündüğümü fark edince bir garip oluyorum.
kitaplara dadandım yine bu aralar.çoğunlukla da bahçede okuyorum yine.bir de üç kedi bana her zaman eşlik ediyor.ben okurken onlar ayaklarıma dolanıyor,sonra usanıp oturuyorlar,bir süre sonra uyuklamaya başlıyorlar,bazen de oyun oynuyorlar ama hep yanımdalar.bahçede gezinirken bile sürekli peşimdeler.havalar da gayet güzel;sıcaktı, şuydu falan şikayetim yok.

Çarşamba, Ağustos 29, 2007

badem bahçeleri

çocukken gittiğim badem bahçeleri geldi aklıma.küçüktüm,tahminen yedi sekiz yaşlarındaydım.güzel sıcak bir gündü.biz çocuklar o kadar mutluyduk ki o gün.annem sürekli bize badem toplamamızı söylerdi ama biz aldırmaz oyuna dalardık.bizi küçük oyunlarla kandırdığındaysa bir çoğunu yeme arzusu içinde olurduk.bu sefer bize yemeyip toplamamızı söylerdi,yine bizi ufak şeylerle kandırırdı.bademler o kadar güzeldi ki,insan yemeden duramıyordu.hep toplamaktan sıkılıp koşturup oynamak arzusundaydık.her tarafta geniş bahçeler uzanıyordu.üzüm bahçelerini de hatırlar gibiyim.

çocuk olmak arzusundayım yine bu günlerde.dün akşam evimizin yanındaki sokaklardan birinde elimde çeşitli belgeler muhtarın yanından gelirken gördüğüm çocuklara imrendim birden.dikkat ettim de hepsi de hemen hemen aynı boydalardı erkeklerin, top oynuyorlardı.kızlar da başka bir grup oluşturmuştu.bir de bisikletle turlayanlar grubu vardı tabii ve daha başkaları.yüzümde bir gülümseme belirdi gördüğüm her şeye karşı.

her şeye rağmen,yetişkin olmak gibi çocuk olmak da zor aslında.onlar büyümek ister,biz geriye dönmek.ama hepimiz memnunuzdur hayatımızdan.hissettiğimiz sadece özlemlerimiz,bir gün gelecek gençliğimi de özleyeceğim.en iyisi her şeyi zamanında yaşamak,hayatı,yaşadığımızı fark etmek.

Pazar, Ağustos 26, 2007

uzak bir yer

hani bazen insan uzaklara gitmek ister ya,alıp başını.yabancı bir şehir,yabancı insanlar...ben şehrin yabancı olmadığı ama insanların yabancı olduğu bir yere gittim.güzel bir meydanı vardı şehrin tam merkezinde,ortasında bir havuz,bir fıskiye;etrafında koltuklar ve insanlar.daha da ötelerde merdivenler,çok geniş kaldırımlar,yer yer yine oturulacak koltuklar,o koltukların arkalarında da koca beton saksılarda güzelim çiçekler. daha ötelerde ise merkez otobüs durakları,kimbilir gündüzleri ne kadar da kalabalıktır;şehrin birbirine yabancı olmayan insanları,birbirlerine gidip gelsinler diye.başka bir tarafında ise büyük ve çok eski taş bir cami,olabildiğine estetik.
akşamları o meydana gidip fıskiyenin serinliğinde oturdum bir kaç kez.o kadar rahattım ki,insanlara dair hiç bir tasam yoktu.ne karşıma çıkacak bir tanış vardı ne de halimi, davranışlarımı yadırgayacak birileri.bu rahatlığın tarifi tam olarak imkansız olsa da güzel bir özgürlük duygusuydu aslında,beni hiç bir şey rahatsız etmiyordu.
meydan öylesine çok şeyi barındırıyorduki içinde.yaz sıcağında güneşin rehavetiyle kavrulan taşlarda gezinen insanların kafasına diktiği bir şişe soğuk suyu ve sonrasındaki oh sesini hayal edebiliyordunuz.ya da soğuk bir kış günü yağan yağmurun altında mantolarına sarınıp esen rüzgarın yanaklarını pembeleştirdiğinin farkına varmadan işine gitmek için otobüse yetişen insanların akıllarındaki sıcak bir bardak çayın kalplerindeki arzusunu hissedebiliyordunuz.
güzeldi böylesine bir yabancılık.şehrin yabancı olmadığı ama insanların yabancı olduğu bir yer.bence tam da o "kaçmak" arzusuna en uygun yer.

Cuma, Ağustos 24, 2007

tatlı ve yoğun günler

sonunda geri döndüm. şimdi bir sürü meşguliyet beni bekliyor.ama yapılması gerekli prosedürlerden ziyade işin en güzel tarafı da arkadaşlarla buluşmalar olacak.şunun şurasında yeni döneme az kaldı,eylül kapıda.herkes kaderinin çizdiği yolda yurdun çeşitli yerlerine dağılmadan evvel yapılması gereken görüşmeler buluşmalar beni bekliyor.hepimiz bir yerlere dağılacağız şu bir ay içerisinde;kimimiz batıya,kimimiz doğuya,kimimiz kuzeye...kiminle nasıl ne zaman buluşacağız,onların boş vakti bana uyacak mı,yapmam gereken işleri hangi arada yapacağım hiç bilmiyorum ama kafam öylesine karıştı ki. hoşuma gidiyor bir yandan ama sonuçta birlikte olacağım bir kaç arkadaşım dışında bir çoğuna veda edeceğim,bir çoğununu uğurlayacağım.
ama şöyle bir plan yaptım ki pazartesine kadar işlerimi erteleyeceğim,yarından itibaren arkadaşlarla buluşmaya başlayacağım.insanın böyle çok sevdiği olması o kadar güzel bir şey ki anlatamam.bu kafa karışıklığı o kadar tatlı bir şey ki aslında beni çok mutlu ediyor. ama biraz da hüzün sarıyor beni.
tatlı bir yoğunluk beni bekliyor.bütün gücümü toplamam lazım.dostlarım iyi ki varsınız,sizi çok seviyorum.

Pazar, Ağustos 19, 2007

hayata yeni bir çizgi

bu akşam Ankara'ya yolculuk var.bu yolculuk biraz buruk olacak;çünkü aslında bir veda yolculuğu.üzülmüyorum öyle,orada olmak isterdim elbette ama hayat bizi bazen istemediğimiz yönlere ve belki de daha iyi yönlere sürüklüyor.istemediğim bir şey de yok aslında,memnunum ben halimden.ama sevdiğim ve anılarımın olduğu bir şehri terk etmek elbette beni biraz hüzünlendiriyor.
tatilim ise iyi geçti genel olarak.dinlendim,arındım.şimdi kafamda sürekli planlar yapmakta,ileriki günlerde beni nelerin beklediğini,nelerle karşılaşacağımı kestirmekle meşgulüm.
her şey güzel olacak,buna kalpten inanıyorum;çünkü kendimi iyi hissediyorum.

Perşembe, Ağustos 09, 2007

yola çıkış ve hayaller

sonunda yola çıktım.uzun bir yolculuk beni bekliyordu,kendimi tamamen buna hazırladım.otogardan ayrılmadan önce karşımda uzanan dağları epey bir seyrettim.yolculuk başladı,önce zeytinlikleri seyrettim,sonra herzaman geçtiğim yolar olduğu için kendimi bilim ve teknik dergisine kaptırdım.arada bir başımı pencereden yana çevirdim dışarıda neler oluyor diye;Amanoslara çıktığımızda biraz ovayı seyrettim.sonra geçidi aşıp sahile indik,İskenderun önümüzde uzanıyordu.büyük bir şevkle şehirden çıkıp o muazzam sanayi tesislerini beklemeye koyuldum.sonunda solumda bütün görkemiyle demir çelik tesisleri duruyordu.büyük bir hayranlıkla seyrettim fabrikaları,o harika fiziki yapıları.hayallerimden biriside burada mühendis olarak çalışmak.ağabeyim burada,sıra bende diye düşündüm;onun işini ne kadar çok sevdiğini tahmin edebiliyor ve daha iyi anlayabiliyordum.
fabrikalar bitince ben yine dergiye daldım ve adeta sayfalara yapışarak okudum.bir ara tünellere girdik,sonra da büyük viyadüklerden geçtik;ben yine hayran hayran seyrettim.sanırım ben bir fizik ve mühendislik delisiyim.
gün batarken moladaydık,zaten iki saat kadar yolum vardı,o da çabucak geçti bitti ve eve kendimi atıp yemeğimi yedikten sonra güzel bir uykuya daldım.
fazla değil,sadece bir hafta kalacağım sanırım.bu sürede sadece kendimi arındırmak ve kafamı toparlamak istiyorum.Antakya yı özledim,ben orasız ne zaman yapabileceğim bilmiyorum.
ama bir gün iyi bir mühendis olacağım,bunun olabilirliği bile yok;olmalı,olacak.

Pazar, Ağustos 05, 2007

işkolik

artık anladım,ben bir işkoliğim.belki öyle değildim ama artık öyle olduğum kesin.kimbilir,belki de bu senenin yoğun temposu,üzerimdeki sorumluluklar beni buna alıştırdı.
küçükken hatırlarım da,haftasonunun gelmesini iple çekerdim,keza yaz tatillerini de.sonra çabuk sıkılır okulu özlerdim.bir çoğumuzda böyle olmuştur zaten.şimdi bazı arkadaşlarla görüşüyorum da,okulu özlediklerini söylüyorlar.aslında onların niyeti dersler falan değil de ortam,eğlence,arkadaşlar. ben de bunları özlemekle beraber sorumluluklarımı özledim.ders çalışmakla ne kadar eğlenilebilir burası tartışılır ama sorumluluk önemli benim için.evet,dersler bu saatten sonra bana göre değil ama bir şeyler yapmak adına uğraşmak kendi adıma çok önemli.
gezmeyi, tozmayı seviyorum hem de çok ama fazlası bazen ve çoğunlukla da sıkıcı oluyor. eğer sürekli geziyorsak ya da sürekli iş peşinde koşuyorsak bir süre sonra bunun hiç bir anlamlı yanı ve tadı kalmıyor.kısa süren bir şey her zaman için zevkli oluyor.işte bu yüzden okulumda ya da iş hayatına atıldığımda sorumluluklarım fazlasıyla önem kazanıyor benim için.bunun önemini kavramak hem sorumluluklarımın bilincinde olmamı hem de kısa bile olsa tatilin tadını çıkarmamı sağlıyor.
zaten her şey buna göre ayarlanmış:beş gün çalışma,iki gün tatil.o iki gün kim bilir neler neler yapılır,tabii kıymetini anlayanlar için.

Çarşamba, Ağustos 01, 2007

günlerden bir gün

hayat,bugünlerde olabildiğine hissettiriyor kendini bana. bazen iyi oluyorum,bazen kötü.hani kötü dediğime bakma,bildik sıradan şeyler işte.bazen canım sıkılıyor,melankolik olmak istiyorum;bazen de çok bunalıyor bu halden, manik pozisyonlarına geçiyorum.çok da uçarcasına olmasa bile iyi de oluyor hani.
bazen özlüyorum dersleri ya da sorumluluklarımı,bazen de aklıma getiresim gelmiyor.gitmek istiyorum sonra;ama neye vesiledir bilmem,bir türlü gidişim olmuyor,uzadıkça uzuyor.ama şimdi düşünüyorum da,iyi de oluyor hani.gitmeyişim bana gerçekten güzel sürprizler hazırlıyor bu ara.gitmemem gerekmiş henüz deyiveriyor,bazı şeyleri daha iyi anlayabiliyorum.seviniyorum bu sürprizlere,kim ister ki tekdüze bir hayatı;çok büyük şeyler olmasa da,esaslı şeyler en azından bu sürprizler.ya da belki de büyük şeyler ama ben bunun sırrına vasıl olamıyorum.
otururken serin odada,almış elimde bir kitap okumaya başlayacakken,içeri sızan güneşi fark ediyorum.ısıtmasın diye perdeyi çekmeye yeltenirken takılıp kalıyorum aniden.gözümün önünde güzel bahçemiz,bakakalıyorum,aklıma binbir türlü şey geliyor belki.anılar,güzel anlar,yaşanan onca şey...ne garip diyorum kendi kendime,ne garip.bırakıyorum kitabı,o anda çalan güzel bir müzikle o bahçeye,ağaçlara bakarken dalıp gidiyorum ve bu andan hem haz hem de hüzün duyuyorum.
akşam oluyor,başka bir evin son katında serin havada otururken karşımda uzanan gökyüzünde bir tek yıldız çarpıyor gözüme.çok parlıyor ama başkaları neredeyse hiç görünmüyor.şehir ışıkları hep suçlu diyor,geçenlerde gittiğimiz taşrada gördüğüm binlerce yıldızı hayal ediyorum.gece olup da eve dönmeden, parmaklıklara yaklaşıp şehir manzarasına,ışıklara bakıyorum,sonra gözüme ay çarpıyor birden.meğer tek suçlu şehir ışıkları değilmiş diyorum.
eve geliyorum,uzanıyorum yatağıma uyuyakalıyorum.sabaha karşı uyanıyor,başımı soluma çeviriyor ve penceremden bana gülümseyen ayı ve içeri saldığı ışıklarını fark ediyor,mahmur gözlerimle mümkün olduğunca seyre dalıyor ve daha fazla dayanamayıp gözlerimi kapıyor,ona veda ediyorum.
yine sabah oluyor,saat her zamanki gibi sekiz buçukta çalıyor.hayatı fazla kaçırmamak adına kalkıyorum tekrar.

Pazartesi, Temmuz 30, 2007

the weather man

dün akşam "Melekler Şehri" ni izlerken aklıma Nicholas'ın başka bir filmi geldi,zaten bugünlerde o kadar sıcak ki hava,klimalı odadan başka bir yerde oturmak imkansız.bilgisayarımdan bile vazgeçtim diyebilirim.şu anda hararet basmış durumda beni,birazdan içeri kaçacağım zaten. arkadaşlarımızla buluşmalarımız artık kliması olan evlerde olmaya başladı denilebilir. geçenlerde evimizin yakınlarındaki parkta buluşup bizim eve attık kapağı.arkadaşım "klima vardı değil mi?" diye sorma yüzsüzlüğünü:) bile gösterdi ki anlayın artık halimizi. ben de film izlerken ya da haberlerde yağmur falan görürsem direk odaklanıyorum ekrana. birazdan sıcağa rağmen çıkıp beş dakika aşağıdaki cd shop a uğrayıp şu bol yağmurlu Nicholas filmini alayım,doya doya yağmur kar falan göreyim istiyorum.
filmi beğenirsem size de tavsiye ederim,yok olmadı beğenmezsem hiç bahsetmem.bana şu yağmur kar görüntüleri de yeter.

Perşembe, Temmuz 26, 2007

...

dün yaz ortasında olduğumuz halde kışı ve yağmuru hissettim birden. klimalı odada oturduğumdan dolayı içerinin nemi azdı malum, sonra dışarı açık havaya çıkınca havanın ne kadar nemli olduğunu ve aynı anda kışın o yağmurlu havalarını hissettim. o kadar hoşuma gitti ki bu,özlediğimi fark ettim birdenbire.

Çarşamba, Temmuz 25, 2007

yalnızlık büyütür

son bir hafta yaptıklarımı düşünürsem eğer, aktif olarak pek bir şey yapmasam da aslında çok şey yaptığımı anladım. bazı arkadaşlarımın gitmesiyle ve bazı başka sebeplerin de etkisiyle eve kapandım, çıkmaz oldum adeta. kimi zaman hoşuma gitti bu, nitekim kimsecikler yok evde. ama çoğu zaman da bunladım, sıkıldım. yalnızlık iyiydi iyi olmasına, çünkü insan kendini dinlemeyi öğreniyordu böylelikle. hatta bazen çok daraldım; ama yine de gitmedim kimsenin yanına. çıktım yalnız dolaştım çoğunlukla, gözlerim hep birilerini aradı, alsa götürseler beni diye düşündüm durdum; ama bu isteğim hiç olmadı.iyi ki de olmadı.
yalnızlık, oflayıp puflamalar, bir meşguliyetin olmaması beni hep düşüncelere itti. bir çok şeyi düşündüm, tartıştım kendi içimde; sıkıntılarımı düşündüm. yaptığım bazı yanlışların farkına vardım, bundan sonraki günlerimde neler yapmak istediğimi düşündüm. şimdi kendimi daha iyi hissediyorum.
mesela, insanlara karşı olan ataklığımın biraz azalmış olduğunu fark ettim; nitekim ben bir kaç yıl önce şöyle bir şeyi bile yapacak derecede atak bir insandım: sadece fotoğrafta gördüğüm ablamın bir arkadaşıyla sokakta rastlaşınca hiç çekinmeden onu durdurup tanıştım, onu fotoğrafta gördüğümü söyledim. şimdi bu ataklığımın çok olmasa da azaldığını, bunu bir daha yapacak cesaretin kalmadığını hissettim ve bunu düzeltme yoluna koyuldum.
sonuçta yalnızlık bir ilaç aslında.bunun arada sırada olması gerektiğinin farkına da varmış oldum.insan unuttuğu bir çok şeyin farkına varıyor,yalnızlık insanı geliştiriyor,büyütüyor. yalnızlıktan sıkılınca ailenin, dostlarının önemini daha iyi kavrıyor, onlara karşı olan hataları varsa onları kaybetmemek adına bunları düzeltmeyi tasarlıyor.
sonuçta yalnızlık insanı büyütüyor;ama fazlası..
fazlası da çürütüyor.

Cuma, Temmuz 20, 2007

rötar

sanki gitmek istemeyişim ayan olmuş,yola çıkışım elde olmayan nedenlerden dolayı ertelenmek zorunda kaldı. bu vesileyle ağustosun birinde yola çıkıyorum,ne güzel.
ağustos ayı benim için yollarda geçecek sanırım,üstelik büyük ihtimal Ankara'ya veda edeceğim.yolum nereye düşecek;beni hangi şehir,hangi gökyüzü çağıracak bilmiyorum.
umarım her şey güzel olur,Ankara'ya veda edecek olmam beni üzse de kafamda tasarladığım planlar neticesinde her şey yolunda giderse geri döneceğim;tabii geri dönmeye engel olacak büyük bir sebep hasıl olmazsa.
işte bir yol şarkısı,bana yolları hatırlatıyor bu güzel şarkı.


Salı, Temmuz 17, 2007

...

I may be paranoid, but not an android

Pazartesi, Temmuz 16, 2007

ardına bakmadan gitmek

bir saat önce annemi ve ablamı şehir dışına yolladık,onlar giderken ben arkalarından su döktüm. Sonra düşündüm birden benim de gittiğimi,kalbim kıpırdadı,garip oldum. Giderken hayal ettim kendimi,gitmek istemedim o an.geçici bir tatil bile olsa kaç gündür gitmek istediğimi söylesem de içimden, aslında istemediğimi anladım. İçeri girdim,müziği açtım,yeni çıkmış bir albümün yeni dinlediğim şarkılarından bir tanesi takıldı sürekli, aldı beni götürdü bir yerlere.odamın perdesini açtım, karşıdaki güzel dağı,sokağımızı ve bu sokakta yaşadıklarımı hayal ettim şarkıyla beraber.bir gün ya temelli gidersem dedim içimden,ne olacak o zaman?
bir gün temelli gideceğim,biliyorum ama hep dua ediyorum o gün geldiğinde arkama dönüp bakmayayım diye.

Cuma, Temmuz 13, 2007

evim güzel evim


benim güzel evimin ondan da güzel bahçesinden iki kare. her zaman derim kendime,büyük bir evim olacağına küçük bir evim olsun ama bahçesi olsun hepsinden önemli benim için.bazen aklıma gelir de böyle, bir gün evim olursa bu şekilde hareket ederim der dururum kendi kendime. çoğunlukla bahçeli evlerde büyüdüm ben, apartmanlarda da yaşadığımız oldu ama bu fazla uzun sürmedi. bahçe gibisi yoktur bir ev için. bir arkadaşım var,apartmanın son katında ve onun odasında o kadar güzel bir şehir ve dağ manzarası var ki,onu çoğunlukla kıskanmışımdır ve ona imrenmişimdir. pencerenin kenarında çalışma masası var ve onun yanında da bilgisayarı ve onun yanında da kitaplığı. her şey öyle güzel uyumlu ki alırsın kitabını açarsın tatlı bir müzik bilgisayardan,yaparsın kahveni ve oturursun masanın başına; o güzelim Antakya ve dağ manzarası eşliğinde doya doya okursun kitabını ya da keyifle ders çalışırsın. bir de dağın içine oyulmuş bir eski kilise vardır Antakya'da: St. Pierre diye,dünyanın ilk kiliselerinden biri. gece onun muhteşem aydınlatması da bu manzaranın içindedir bir de. ama her şeye rağmen ben yine de bahçemden vazgeçmem. giderim ara sıra onlara,yaparız bir şeyler o manzarayla. bu da az çok yeter bana.

Pazar, Temmuz 08, 2007

live earth

dün deyim yerindeyse televizyona mıhlandım,malum live earth konserleri ortalığı kasıp kavuruyordu.izlerken konserleri ve bütün kısa filmleri;bir kez daha teşekkür ettim bu organizasyonu gerçekleştirenlere. gerçekten harika bir iş çıkarmışlar.zaten konserler ve performanslar bir harikaydı;büyük bir keyif aldım.bunun yanında da bir çok şeyi öğrenmiş oldum dünyanın son hali hakkında. ntv ye de çok teşekkür ederiz tüm gün konserleri yayınladı;tek sorun sinir bozacak derecede araya giren ama konserleri asla bölmeyen reklamlardı.
Madonna'nın live earth için söylediği muhteşem şarkı ve klibi izlemediyseniz buyurun.ben dinleyince içimi hoş duygular kaplıyor.

Salı, Temmuz 03, 2007

bilmecenin çözümü

nasıl poz ama.tıpkı müzik gruplarının verdiği şekilde.ben bu kediciklerde rock çı ruhu seziyorum.aslında biraz boyband lere de benziyorlar.

Cuma, Haziran 29, 2007

bilmece












sizce bu iki kedi aynı kedi mi yoksa farklı mı? ben emin değilim ama çok güzel esnediğini söyleyebilirim.

Çarşamba, Haziran 27, 2007

kediler ve sıcak havalar

kediciklerimin resmini koyayım dedim,photo editor ortalarda yok;neyse düzenlemeden halledeyim dedim bu sefer de blogger sapıttı.

zaten hava da sıcak ve herkes bu muhabbeti yapmaktan bıkmışken ben hiç bahsetmesem dedim ama aklıma hep takılan ve beni rahatsız eden bir şey yok değil. sıcaklar iyi hoş da korkutuyor beni,içim huzursuz bugünlerde,ne olacak gelecekte deyip deyip duruyorum;resmen karadenize gitme planları bile yapmaya başladım ne kadar ciddi olmasa da. zaten akşama kadar boğuşuyorum sıcakla,meteorolojinin sayfasını kurcalıyorum sürekli ne zaman gelecek bu serinlik diye. abartı sıcaklar gitti de bunaltıcı olanları bu sene erken uğradı gibi bizim diyarlara. malum burada haziran ayı eylül ayından daha serin geçer normalde.nitekim bir hafta önce akşam dışarıda kollarımız üşüyordu,kıymetini bilemedik.

akşamları iple çekiyorum zaten,kendimi sokaklara atmak için. ama içim hep huzursuz,gelecek dünya kaygısı yüzünden. bir hayalim var çok istediğim bir hayal,bir şekilde gerçekleştirmeyi arzuladığım hep. o da ülkemizin dört bir yanını ağaçlandırmak.bir de politikacılara bir şekilde sesimi duyurup şu güzel ülkemde nüfus planlaması yapılmasını sağlamak. hatta şimdiden televizyonlar aracılığıyla bir şekilde bu arzumu duyurmak istiyorum,umarım yapacağım,olmasa bile sesimi duyurmuş içimi şimdilik rahatlatmış olurum.

kedilerimle başladım onlarla bitireyim.hallerini görmeniz lazım,kendilerini oradan oraya atıyorlar bir damla serinlik için.genellikle de betonlara seriliyorlar boylu boyuna.yakalayabilirsem çekmeliyim bir foto.

Pazartesi, Haziran 25, 2007

ağıt

özgür arkadaşımızın çağrısı üzerine bu önemli videoyu izlemenizi istiyoruz.umarım birlik ve beraberliğimiz hiçbir zaman bozulmaz.

Perşembe, Haziran 21, 2007

tatil,yaz akşamları,dostlar,kitaplar


iple çektiğim tatil günlerine nihayet kavuşabildim. pazar gününden beri sokakları arşın arşın turladım arkadaşlarımla.kafamı mümkün olduğunca dağıttım,muhabbetten başka hiç bir şey düşünmemeye ve gülüp eğlenmeye devam ettim.hatta o kadar rahatlamıştım ki,sokaktaki hiç tanımadığım küçük çocukların yanaklarını bile sıktım,içimden geliyordu.arkadaşlarımla buluşmaya,yeni gelenlerle hasret gidermeye devam ettim. güzel bir mekanda otumuş beş altı kişi muhabbet ederken bir ara lavaboya gittim,geri döndüğümde masada en az on kişi vardı,birden hayretlerim şaştı,çok hoşuma gitti.en çok özlediğim şey ise yaz akşamlarıymış,gecenin on birinde özgürce ve rahat bir şekilde sokakları turlamak, en çok gelmesini istediğim şeylerden biriydi. hava başlarda serindi ama dünden beri bir sıcaktır başladı Antakya'da. dün öğlen arkadaşımla buluşmak için çarşıya indiğimde ne kadar bunaltıcı olduğunu fark ettim havanın.
kitaplarıma da kavuştum tabii ki.dün ilk defa sabah kitabımı elime aldım ve bahçemde her zaman okuduğum köşeme kuruldum.böylesine rahat kitap okumak gibisi yok herhalde.yalnız bir eksik var,önemli bir eksik,o da kedim.ben her sabah kahvaltı masasından kalkıp çayımla birlikte okumaya,bahçedeki divanıma kurulmaya giderken beni hiç bir zaman yalnız bırakmayan ve divanın yanındaki ağaca çıkıp hemen yanıbaşıma kurulan ve ben kalkana kadar oradan kalkmayıp bana eşlik eden kedim yoktu malesef. ama bahçemizde üç yeni kedicik daha var,onlardan birini alıştırmayı düşünmüyor değilim.
uzun bir tatil beni bekliyor,bir çok planlarım var bu yaz için.ancak önce kendimi toparlamalıyım,kendime iyice gelmeliyim.kendimi boşlukta,düzeni bozulmuş gibi hissediyorum. yazdan sonra nerede olacağım belli değil şu anda.Ankara'ya veda edebilirim,içimden bir ses veda edeceğimi söylüyor,bilmiyorum.ancak belli de olmaz,hiç bir şey kesin değil,hangi şartlar uygunsa oraya gitme durumum var.
şimdi bunları düşünmenin sırası değil sanırım,biz uzun tatili düşünelim,değil mi?

Perşembe, Mayıs 24, 2007

yağmur yağsa

Öylesine yorgunum ki şu anda, halbuki daha öğlen saatlerindeyiz. sabah sekiz buçuk gibi kalktım ve dokuzdan on ikiye kadar sadece oturdum, başka hiçbir şey yapmadım. mideme indirdiğim iki lokma ekmekle üç saat… keyfimden değil elbet, zorunluluktan oturdum, bekledim, bekledim, bekledim. Sonra da kendimi eve zor attım. hiç evden çıkmak istemiyorum bu aralar, neyse ki dersler de bitti, sınavlar kaldı. yapmak istediğim tek şey, evimde kalmak, sabahları tazelikle uyanmak, güzelce kahvaltımı yapmak, biraz keyif yaptıktan sonra derslerime bakmak. ara sıra arkadaşlarımla muhabbet etmek, müzik dinleyip toparlanmak da tabii. Böyle devam etsin mümkünse bir süre, tatile girene kadar. memnunum hayatımdan şu aralar böyle gittiği sürece, zoraki memnuniyet de denilebilir tabii.
Şimdi ne istiyorsun diye sorsalar bana, bir yağmur yağsa derim onlara, ılık bir yağmur. yüzümü yıkasa, saçlarım ıslansa bir güzel, kokusunu duysam toprağın, bassam çamurlara, ıslak çimenlere, kendime gelsem.ardından güneş açsa,kuşlar ıslak tüylerini silkeleseler,ben onları izlesem.
Toparlanmam lazım hemen, bu ruh hali hiç bana göre değil. Gidip meyve yiyeyim biraz, yüzümü falan yıkayayım.

Perşembe, Mayıs 17, 2007

kıştan kalma

havalar ısınalı sıcak içecekler içesi gelmiyor insanın. kahve benim büyük aşklarımdan birisi olarak vazgeçilmezlerim arasında ama onun tadı da soğuklarda daha bir iyi oluyor. hele de ders çalışırken sıkıldıysanız en iyi arkadaş sıcak içeceklerdir, soğuk bir kola iki yudumda bitiveriyor bir şey anlamıyorsunuz. ama olsa şöyle leziz bir çikolata, içsen yavaş yavaş… ama yok işte, olmuyor maalesef. ben de çok yapıyormuşum gibi söylüyorum bir de, ben ders çalışırken çikolata içmem ki. o benim kitap arkadaşım, kitaplarımı okurkenki başlangıç zevkim. ama yok, bu sıcakta o da gitmiyor, acilen bir çözüm bulmam lazım bu soruna.
bak şimdi kış geldi aklıma. o soğukta derse girmeden fakülte binasının girişinde içtiğim leziz çayların tadını ben hiçbir zaman almadım herhalde. hem çay lezzetli, hem de soğuk hava içiriyor. keyfini çıkarmak için yavaş içerseniz çok değerli hocalarınız amfide de içmenize izin veriyorlar, böyle karşılıklı çay içip ders dinlemek gibisi yok.
neyse canım, niye kışı anlatıyorum ki ben şimdi, yaz geldi şurada, benim mevsimim geldi. aylak aylak gezeceğim günleri iple çekiyorum şimdiden. böyle kaprilerle sıfır kol t-shirtlerle dolaşmanın hayallerini kurmak varken kış da nereden çıktıysa. nasıl olsa yine gelir kış, biz önümüze bakalım şimdi.

Çarşamba, Mayıs 16, 2007

iki yaşında

bugün ikinci yılım blog dünyasında.her ne kadar bu sene bir çok aksilik beni yazmak konusunda alıkoysa da ikinci yıla ulaşmak güzel bir duygu. seviyorum yazmayı,hem de çok ama çoğu zaman da beğenmem yazdığım şeyleri.yazamak emek ister çünkü,bense emek harcayacak vakti bulamamaktan şikayetçiyim.
umarım her şey daha güzel olur.

Salı, Mayıs 15, 2007

sıcak

kemiklerine kadar sıcağı hissetmek...en son bunu geçen yazın agustosunda arabada giderken pencerenin camına koyduğum koluma vuran güneşin sıcaklığıyla hissettiğimi hatırlıyorum.gerçekten sıcaktır ama kaçmak istemezsiniz ondan,kemiklerinize kadar işler ama rahatsız olmazsınız.şimdi düşünüyorum da şu günlerin sıcağında, o tadı alamasam da pek bir memnunum havalardan.uzun bir aradan sonra kışlık giysilerin ağırlığından kurtulmak ve hafiflemek,rüzgarın kollarımı okşayışını hissetmek,güneşin sıcağında rahatça dolaşmak gerçekten güzeldi.
elimde defterlerim dersten çıkarken çoğu zaman yaptığım gibi yolumu uzatıp o çam ağaçlarıyla dolu tepelik yolu tırmanırken, yüzümü okşayan serin ama üşütmeyen bir rüzgar beni alıp geçmiş günlere götürmüştü geçenlerde.aklıma o sıcak yaz günlerinde bir yerlere kaçıp gezdiğimiz anlardan bir an geldi,şelaleli bir vadiye inmiş,ağaçların arasında kaybolmuştuk,sonra da tepeyi tırmanıp o güzel vadiye ve ötelerdeki köylere bakmıştık uzun uzun.serin bir rüzgar esiyordu püfür püfür,güneş batmaya yakındı. o rüzgarı,o anı tekrardan hissetmek güzeldi.ben hatıladıkça rüzgar daha bir hoş esiyordu şimdi benim için.o güzel anlardan biriymiş gibi düşünmeye ve hissetmeye başladım.rahattım,mutluydum;dilime bir şarkı tutturdum,beni her dinlediğimde çoşturan bir şarkı.tıpkı "dağ başını duman almış" gibi ,marş gibi bir şarkı.öylece yürüdüm,çam ağaçlarını seyrettim,rüzgarı hissettim,kanat taksalar uçacak gibiydim.evime geldim,dilimdeki şarkıyı açıp onlarla birlikte doya doya söyledim,mutlu oldum.o güzel günleri hep yaşayacağıma her zaman inandım.
yaza az kaldı,tatile,özgürlüğe.

Salı, Nisan 10, 2007

defne

ne yaprağı ne de çiçeği kokusunu yaymaz defne ağacının. yıl boyunca dökülmez yaprakları, baharda hiç haber vermeden açar sessizce çiçekleri,dökülür sonra birer birer,yerine siyah meyveleri geçer.acıdır,yenilmez ama başka bir çok ikramı vardır onun. yemeklerimizi tatlandırır yaprakları,meyvesinin yağı sabunda kullanılır,mis gibi kokar.
bu da bahçemizdeki defne ağaçlarından bir tanesi işte.

Salı, Nisan 03, 2007

bugün bunu öğrendim

bugün bir şeyin daha farkına vardım,aslında hep yaşadığım ama farkında olmadığım güzel bir duygunun farkına.
ders çıkışı arkadaşımla evlerimize giderken çarşıya uğramaya karar verdik kitap bakmak için. kitapçıda epey bir oyalandık, didik didik ettik ortalığı.neyse biz kovulmadan siparişimizi verip ayrıldık oradan. sonra gözümüz mağazalara takıldı, dayanamadık, mevsimlik bir şeyler bakmak için daldık bir tanesine. bu arada da açlıktan sızlamayı da ihmal etmedik, malum öğlen öncesi hocamızın ısmarladığı tostlardan başka bir şey yememiştik ama alışveriş aşkı sarmıştı bizi. sonunda işimiz bitti ve ben eve döndüğümde aç ve sefil bir haldeydim. mutfağa kendimi attım, ne buldumda toplayıp getirdim, bir güzel yedim, üstelik tam da doyamadım. üstüne de güzel bir çay içtim.
farkına vardığım şey ise buydu, yorgunluğun aslında ne kadar tatlı bir şeye dönüştüğüydü. insan yorgunken daha bir zevkle iştahla yiyiyor yemekleri, çayını ya da yorgunluk kahvesini daha bir zevkle içiyor. uzatıp ayaklarını dinlenirken bir başka oluyor o anın hazzı.
dur bakalım, hayat bana aslında hep yaşadığım ama farkında olmadığım daha neler öğretecek. sabırsızlıkla bekliyorum. amacımız "anı yaşamak".

Perşembe, Mart 29, 2007

asma ağacı

baharın geldiği ağaçların çiçek açması ya da kırların renklenmesdiyle değil de, asma ağacının sürgün vermesiyle anlaşılır bence. eğer asma filizlenmişse bahar gerçekten gelmiş demektir,çünkü en geç yeşeren ağaçlardandır.
bu fotoğrafı ben çektim, Antakya' daki evimizin bahçesinden. kendileri mart'ın başında açmışlar,normalde martın son çeyreğinde açardı ama bu sene bekleyememiş o kadar. üstelik ağaçlar mart gelmeden, şubat sonunda çiçeklenmiş de benim haberim olmamış.
daha ne fotoğraflarım var,gerçi Handan kadar iyi çekemesem de bol bol fotoğraf yükleyeceğim.

Çarşamba, Mart 21, 2007

bahar

baharın geldiğini hissettiğimden beri düşünceler sardı beynimi, geçmiş baharlarım canlandı gözümde, hatırladım ve yaşadım o anları zihnimde ve bir şeyin farkına vardım daha yeni: aslında benim en güzel günlerim hep bahar mevsiminde geçti. daha öncesini bilmem ama son üç dört baharda ne kadar güzel günlerim olmuş, aslında ben en çok baharı sevmişim. ben de canlanmışım baharla, hayatı daha bir güzel daha bir farklı hissetmiş, daha tadında hatıralar bırakmışım geride.
bu sefer de böyle olacak benim için, en azından bazı şeylerin farkına varmış ve daha bir anlam yüklemişim bahara. belki hayatım çok monoton geçecek ama bazı şeylerin farkında olabilmek de yetiyor bana. yine güzel mi güzel, çok ama çok farklı hatıralar bırakacağım geride, ötekilere benzemeyen, onlardan daha tatlı hatıralar. bu baharı hiç mi hiç unutamayacağım galiba.belki daha güzeli de olacak ileride, kim bilir; ama şimdi aklımdaki tek şey bu baharın ne kadar güzel olduğu.
artık iple çekeceğim tüm baharları, canlandıracağım yine gözümde en güzel hatıraları ve çabalayacağım daha güzeli için. bu bahar daha güzel olsun ötekilerden diyeceğim ve öyle umacak, dua edecek ve öyle inanacağım.
hoşgeldin bahar, iyi ki varsın. sen tabiatın en güzel armağanısın.

Pazartesi, Mart 19, 2007

test yayını:)

şöyle güzel bir başlangıç olsun istedim. gözlerimin tam olarak iyileştiği söylenemez, ben tedbiri elden bırakmıyorum. o yüzden şöyle bir sessiz sedasız uğrayayım dedim. bahar da geldi zaten, iyiyim ben bu aralar.

Perşembe, Mart 01, 2007

özür

yaklaşık on gündür süregelen bir göz ağrısı çekmekteyim,dolayısıyla bilgisayar ekranına,tv ekranına fazla bakamamaktayım.gözlerim iyileşene kadar yazılarıma ara vermek durumundayım.
takip eden arkadaşlarıma ilgilerinden dolayı teşekkür ederim.en kısa zamanda geri dönmek ümidiyle.

Pazar, Şubat 11, 2007

geri dönüş

güzel bir hafta geride kaldı. arkadaşlarımla yeniden buluştum,onlarla birlikte olarak yeniden mutlu olduğumu hissettim. onlar ve ailem benim en büyük mutluluk kaynağım çünkü.
bir çok arkadaşımla buluştum şu hafta içerisinde.bol bol şehir turu attık,bol bol mekanlara takıldık. yine leziz kahveler içtim,güzel sohbetler eşliğinde. galiba benim hayattaki en büyük zevkim işte bu. bazı arkadaşlarımla eski zamanlarımızı yad ettik,andık ve daha güzel günlerimizin de olacağına yürekten inandık.
aklıma çok güzel bir anı geldi. konsere gitmiştik dört kafadar, sınırsızca eğlendik o akşam,sesimiz kısılana kadar eşlik ettik şarkılara. gece bittiğindeyse geri dönüş için kafaları kaşımaya başladık. her yer insan ve araba kaynıyordu malum,minibüsler doluydu hep. işte orada yılın gafı diyebileceğim bir an geldi. "bir dolmuş bulsak da gitsek." dedim arkadaşlara. o esnada benim saf arkadaşım "niye,illa ki dolmuş mu olması gerekiyor,boş bitane bulunca binemez miyiz?" gibisinden bir soru sordu. ben önce afalladım,şaka yapıyor herhalde dedim ama suratına baktığımda hiç de şaka yapıyor gibi bir hali yoktu. "sen ciddi misin yoksa şaka mı yapıyorsun?" diye sordum, "yoo,neyin şakasını yapayım ki?" dedi bana. ben hayret içerisinde "şimdi sen minibüsün bir adının da dolmuş olduğunu bilmiyor musun yani?" dedim ve bana bilmediğini söyledi ve ben koptum orada gülmekten. hiç bir zaman unutamadım bu güzel anıyı. sonra biz dört kafadar zaten tıkanmış olan yolda duran arabalardan birine sorduk bizi bırakması için ve şehre döndük. arabanın arkasına sıkışarak doluştuk, araba sahipleri de çok samimilerdi,bir de onlarla muhabbet ettik. güzeldi,çok güzeldi.

şimdi ders zamanı.bu hafta ikinci yarı başlıyor. bu dönem her şey çok daha güzel olacak,inanıyorum.

Pazartesi, Şubat 05, 2007

sıkıldım

dışarıda alabildiğince yağmur yağıyor ve ben eve tıkılmış hiç bir şey yapamadan yağmuru seyrediyorum. bir kaç gündür evdeyim,sokağa en son ne zaman çıktığımı bile hatırlamıyorum. geçen hafta bir kaç kez öğlen yemeğine gittim,bugün onu da yapamadım. bulutlar öylesine çökmüş ki, odanın içi karanlık ve lambayı yakmak zorunda kalıyorum. gündüz gözüne lambayı yakmak ne kadar kötü bir şey ama odadaki ışık yetmiyor. aklıma beyaz geceler geliyor, Rusya' daki beyaz geceler. St. Petersburg' da günlerce hiç batmayan güneşli günlere deniyor beyaz geceler.
sıkıldım artık. arkadaşım mesaj atıyor, yağmuru izliyorum,çayımı içiyorum ve radyomu dinliyorum,müthiş bir şey diyor bana. ben de aynısını yapıyorum nitekim ama yanında olmak isterdim diyorum ona.hadi o biraz uzakta, ben yanıbaşımdaki arkadaşıma gitmeye üşeniyorum malesef. yağmur yağıyor boşanırcasına,hem mutlu oluyorum,hem de sıkılıyorum. fazla iyi olmuyor evde tıkılı kalmak. sinemaya bile gidesim yok,şimdi yağmur çamur falan. aslında seviyorum yağmurda dolaşmayı,hem de çok ama... küçüklüğümden beri öğrendiğim bir laf var,yağmur her şiddetini artırışında geliyor aklıma:zebellah gibi yağıyor yağmur. artık ne demekse zebellah. bak bir de zaknabut var, zehir demekmiş. anneannemden duydum bunu da. sinirli olduğunda ne yiyeceğiz diye sorarsam zaknabut der bana. bazen de tatlı tatlı "kuzu" der. kuzu pişiyormuş sözde. özledim anneannemi,hem de çok.olmak isterdim yanında. bak o zaman sıkılmazdım işte. gerçi orada da kar yağıyordur şimdi,hem de nasıl. olsun,yağsın sıkılmam ben. alırım gazetemi,kitabımı okurum güzel güzel. anneannem dedim de aklıma sıcak çikolatalar geldi şimdi. dur bir koşu çıkıp alayım bu akşam, yağsın yağmur bir şey olmaz,severim ben yağmuru.

çarşamba günü her şey yeniden başlıyor.arkadaşlarımla buluşuyorum. hepsini de çok özledim. şöyle uzun uzun muhabbet ederiz artık.sıkıldım susup sakin kalmaktan. biraz taşkınlık istiyorum,şamata istiyorum ben. yapamam böyle sessiz sedasız. hem açacakmış zaten hava da.

Cuma, Ocak 26, 2007

radyo keyfi

en keyif aldığım şeylerden bir tanesi de radyo keyfi yapmaktır. lisedeyken sabahları altıda kalkmak zorundaydım ve beni en iyi uyandıran şey o sıralar number one fm de program yapan Cem Ceminay olurdu. sabahları onun sesiyle uyanmak çok hoşuma giderdi, zaten hareketli hit şarkılar çalardı radyoda. yaşadığımı, hayatta olduğumu hissettirirdi bana ve yatağımdan fırlardım.

şimdilerde Radyo Odtu ve Radyo Eksen i dinlemek beni mutlu ediyor. hele de tatil sabahları sekiz buçuk gibi kalkıp radyoyu açmak ve müzik eşliğinde kahvaltı çayını koymak büyük bir keyif benim için. sevdiğiniz sabah programı eşliğinde çayınızı yudumlamak gibisi yoktur, ister yaz olsun ister kış. ama kışın daha bir zevkli oluyor sanki bütün bunlar. havanın kasvetini en güzel bu şekilde dağıtıyorsunuz içinizde.

nice tatlı radyo keyiflerine...

Salı, Ocak 23, 2007

tatil???

Sonunda ilk dönemin sonuna geldik. Bu Cuma tatile giriyoruz ama sadece bir haftalık bir dinlenmemiz var, artık ne kadar dinlenme denirse. İki haftalık tatilimiz bizim için bir hafta olacak. Benle birlikte dokuz kişilik ekibimiz yine iş başında olacağız. İkinci dönem bizim için daha rahat ve keyifli geçecek sanırım. İlk dönem hepimizde belirgin bir sıkıntı vardı dersler konusunda, ben belki biraz daha kötüydüm onlardan ama sonunda her türlü sıkıntısıyla her şey geride kaldı, yani sağ salim atlattık, başardım. Suçlu olduğum kesin ve bu bana büyük bir ders oldu. Hiçbir zaman için bugünün işini yarına bırakmamak lazım. Aldığım hayat dersleri belki de ileride bu konuda oluşacak sorunlara karşı bilinçli olmamı sağladı. Bu sene bittiğinde hepimiz güzel bir tatili hak etmiş oluruz umarım.
İnsan yoğunluktan değil de stresten şikayet ediyor bence, eğer yeterince dinlenebiliyorsa ve yaptığı işten keyif alabiliyorsa insan, yoğunluğun bir önemi kalmıyor, önemli olan stresle başa çıkabilmek, onu yenebilmek.
Umarım her şey çok daha güzel olur, hem benim için, hem de ekibim için.

Salı, Ocak 16, 2007

içinden geldiği gibi

Bu fotoğrafın içinde kaybolmak istiyorum. Bir şizofren gibi,bir melankolik gibi bakmak, sürekli bakmak istiyorum. Yalnızlığı hatırlıyorum, acıyı hatırlıyorum, sevinci hatırlıyorum, paylaşmayı hatırlıyorum. Sonra aklıma ne gelirse yapmak istiyorum, deli gibi ders çalışmak, ölümüne gezmek, tozmak istiyorum. Sabahtan akşama kadar Beethoven' in ay ışığı sonatını dinlemek, ağlamak ve coşmak istiyorum. İnsanlara sarılmak, ağlamak ağlamak, ağlamak istiyorum. Bir sahne belirtiyorum sonra gözümde, denize açılmış yalnız, yapayalnız bir adam hayal ediyorum. Almış oksijen tüpünü, denize atlıyor yapayalnız, kimse yok. Derinlere iniyor, çok derinlere ve bir batık gemi buluyor. Geçiyor içerisine, koridorlarında dolaşıyor, kapıları aralıyor, odalara, salonlara giriyor ve hatıraları tek tek beliriyor gözünde. Her köşede bir iz,bir yaşanmışlık ve ardından gelen keder, özlem. Batık bir gemide yapayalnız düşünüyor, yakınındaki bir koltuğa oturuyor, her şeyden vazgeçiyor. Oksijen tüpünü çıkarıyor, kafasına geçirdiği aydınlatmalı kasket gökyüzüne çevriliyor, gökte ışığı beliriyor ve geziniyor dört bir yanını. Bulutların üstünü, etrafını tarıyor,sanki bir deniz feneri misali işaretler gönderiyor. Sonra başka bir ışık daha beliriyor mucizevi bir şekilde, o da gökyüzünü taramaya başlıyor. Sonra bir tane daha, bir tane daha… hasret bitiyor. Fonda ay ışığı sonatı çalıyor, ruhunu okşuyor insanın, ağlatıyor, hüngür hüngür ağlatıyor.

Pazar, Ocak 07, 2007

hayal

Avrupa’nın en imrendiğim tarafı kültüre ve sanata verdikleri önemdir benim gözümde. Sırf bu kültürel ve sanatsal yoğunluk için bile soğuğuna kasvetine katlanıp Avrupa da, özellikle de tarihi şehirlerinde yaşamayı arzu etmişlimdir bir iki yıl kadar.
Viyana filarmoni orkestrasını herkes bilir zaten, dünyaca ünlüdür ve ben bu orkestranın verdiği bir konsere gitmeyi, o tarihi binada bu muazzam olayı canlı canlı seyretmeyi hayal ederim hep. Geçen yıl olduğu gibi bu yılbaşında da televizyondan izledim konseri. Sonra da hep düşündüm, neden bizim de böyle muazzam bir orkestramız yok ki diye hayıflandım.
Ama umarım bir gün bu hayalimi gerçekleştireceğim ve o altın kaplı muhteşem tarihi binada bu 164 yıllık orkestrayı dinleyeceğim.

Salı, Ocak 02, 2007

eski ve yeni

Bu sabah radyonun açılmasıyla birlikte neşeli Türk sanat müziği nağmeleri beni uykumdan uyandırıp kendime getirdiğinde birdenbire çocukluk günlerim geldi aklıma. Eski bir radyomuz vardı o zamanlar, hani herkesin çatı aralığına çıkartıp paslanmaya bıraktığı cinsten. Galiba bizim evin ilk radyosuydu bu ve epeyce bir süre de kullanılmıştı bizim evde. O radyoda hep alaturka şarkılar çalardı bol bol, TRT kanallarından başka bir şey çekmezdi çünkü. Bayram sabahı o radyo açılırdı ve hep böyle hareketli alaturka klasikler doldururdu evin içini. Bu sabah radyoyla birlikte yine o eski günlere gittim, Müzeyyen Senar “ben esmeri fındık ile, fıstık ile beslerim.” Diyordu o güzel sesiyle. Sonra düşündüm, hani herkesin diline pelesenk olmuş bir söz vardır ya “nerede o eski bayramlar” diye, acaba benim eski bayramlarım da şimdikinden güzel miydi? O zamanlar eski radyomuz vardı, şimdi yok ama yine de eskiye ait aradığım bir şey yok gibi. Sadece özlediğim işte bu alaturka şarkılar ki onu şimdi de dinleyebiliriz, üstelik eski radyomuz hala sağlam ve çatı arasında da değil. Sevindim bu duruma, çünkü eski nasılsa şimdi de öyle devam ediyor bizde. Gerçi yaşım çok genç ve eski dediğim kaç yıl öncesi ki diye düşünmeden edemiyorum ama olsun. Umarım eskiye ait çok fazla özlem taşımam hayatım boyunca.