Cumartesi, Mart 28, 2009

taşındım

nihayet taşındım yeni evime, hiç sevmediğim bir şey de ev taşımaktır. ama bu artık gerekliydi, çok da iyi oldu. yeni evim üniversite mahalinde şehirden uzak sakin ve yeni bir mahallede. bu sefer dördüncü katta geniş bir evdeyim. evim sabah, öğle ve akşam güneşini alıyor, yani oldukça aydınlık. eski evim şehir merkezinde apartmanların iç içe geçmiş olduğu bir yerdeydi ve arka odalar yeterince ışık almıyordu ki ben bundan hiç hoşlanmazdım. bu durum sabah uyanmamı da zorlaştırıyordu. yeni evimin yanı kocaman boş arazi, ötelerde apartmanlar uzanıyor yine, apartmanların arkasında da üniversite ve hayvanat bahçesinin ormanı gözüküyor. en azından ötelere bakınca biraz olsun teselli bulabiliyorum.
insanları hiç bir zaman anlayamadım. öyle bir hayat yaşıyorlar ki hiçbir şeyin farkında değiller. evlerine girdikleri zaman dünyaları evin içinden başka bir şey olmuyor. halbuki pencerenin dışında bir dünya var sürekli değişen. ben evimdeyken pencerenin karşısına oturup yağmuru seyredebilmeliyim ya da sabah kalkıp pencereyi açtığımda içimi açan bir manzara görebilmeli, mis gibi havayı çekebilmeliyim ciğerlerime. sokağa çıktığımda selamlaşacak birileri olmalı mahallede, bir sıcaklık olmalı orada, bir samimiyet olmalı.
ama birçok insan bunları hiç düşünmeden, fark etmeden yaşıyor, evlerine tıkılıp perdelerini çekiyor ve televizyonlarının karşısına diziliyor. hayır hayat bu kadar sıradan değil, ben hayatı yaşamalıyım. yağmur yağınca sesini dinlemeliyim, gökte geçen bulutları seyredebilmeliyim, ılık bahar havasını hissetmeliyim.
hayat budur, böyle ne kadar da güzeldir. etrafımızdaki güzellikler bizim içindir, onlara nasıl yabancı kalabiliyorlar, beton yığınlarının arasında sıkılmadan nasıl da yaşayabiliyorlar, anlamıyorum. anlamak da istemiyorum.

Cuma, Mart 27, 2009

yuvam

şu anda kendimi ne kadar huzurlu ve güvende hissediyorum anlatamam.
Antakya' dayım, baba evinde. iki ay kadar oldu gelmeyeli toprağıma; bir buçuk yıl oldu Gaziantep' te yaşayalı, ilk defa bu kadar uzun kaldım Antakya' dan. hele son bir ay içim içimi yedi, özlemim gün geçtikçe artıp büyüdü içimde. sonunda kavuştum ama ne kavuşmak. kendimi bütün dünyadan soyutlamış gibiyim, bütün dünyam burası olmuş sanki. evimdeyim, dışarıda yıllarca koşturup durduğum bahçemiz, bereketli yağmurlarını ve sıcacık güneşini gördüğüm gök, yüzümü okşayan tatlı rüzgarıyla ılık hava... bu gece her zamanki gibi kendi yatağımda uyuyacağım; sevinçlerimi, acılarımı paylaştığım yatağımda. sabah uyanınca her zaman yaptığım gibi yanımdaki pencerenin perdesini açıp çam ağacına günaydın diyeceğim. anacığımın sıcak çayını içeceğim bahçede. yeni doğan kediciklerimizi seyredeceğim keyifle. baharın renklerini seyredeceğim ıslak otların üstüne basa basa.
Nisan geldi sayılır, şimdi kekik mevsimi. tabii ki taze kekik toplamaya gideceğiz dağlara. sonra leziz kekik salatası yapacağız bol zeytinyağlı.
bu huzur hiçbir şeye değişilir mi? insan bu güzellikleri tattıktan sonra başka bir şey isteyebilir mi?