Cuma günkü konuşmam gayet başarılıydı, heyecanlanmadım ama kalabalık arttıkça gerildimse de hocam yanıma geldiğinde rahatladım.
o akşamın sabahı saat altı civarı yola çıktık Kahramanmaraş' a doğru. ben uykusuz, hocam benden de uykusuz. gece oniki buçukta yattım beşte kalktım. hocama erken uyumasını tembihlemiştim o da tamam demişti ama gece üçte ancak yatabilmiş. arabada içtiğimiz kahveler bile kar etmedi. uyumayalım diye bol bol sohbet ettik ama nihayetinde Maraş'a vardığımızda nüfusumuz da arttı. oradan bir hocamızı ve öğrencilerini aldık ve Adıyaman' a yola çıktık. iki hoca önde muhabbet ededursun, benim arkada ara sıra gözlerim gidiyordu. bir ara gözlerimi açmıştım, hoca bir döndü arkasını bana baktı, neyseki yakalanmadık yoksa dilinden kurtulamazdım.
Adıyaman' a en son dokuz on yıl önce gitmiştim, o zaman çok sıradan bir şehirdi ama şimdi hayretler içinde seyrettim, beğendim bu şehri. gezmek fırsatımız yoktu, toplantı başladı, benim gözler kapanıyordu. hocama baktım, o benden önce başlamış uyuklamaya. akşamın gelmesini iple çekiyordum, aklımda fikrimde hep uyku vardı. toplantı bitti, leziz bir akşam yemeğinden sonra ben bir an önce yatmak peşindeyken bu sefer de davete gittik. gözüm sürekli saatte, resmen dakikaları sayıyorum. nihayet sıcak yatağa kavuştum ve kafamı yastığa bırakıp derin bir uykuya daldım.
sabah onda çıktık yola, önce Gölbaşı' na uğradık, sonra Pazarcık' ta konakladık biraz. ardından Islahiye' ye geçtik. orada mola vermiştik ki bir Islahiyeli arabamıza yanaştı ve bizim hocaya sordu:" iş yok mu iş,benim oğlan işsiz iş verin oğluma." hocamız "Keşke olsa da verebilsek sizin oğlunuza iş." dedi, başka yapacak bir şey yoktu. takım elbiseli adamları görünce işadamı mı sandı nedir bilmiyoruz.
sonunda Hatay'a geldik, toprağıma. önce Hassa'nın Deliçay adlı köyünde konakladık. arabadan indiğimizde yeşillikler içerisinde bir ev ve harika bir çiçek kokusu bizi karşıladı. mandalinalar açmış, kokusu dört bir yanı sarmıştı. yukarı dağa doğru çıktık sulama amaçlı yapılan barajı inceledik; tertemiz bir suyu vardı, rüzgar korkunç esiyordu ama hava ılıktı. akşam yemeği için geri döndüğümüzde serilen sofrayla gelen sıcak taze saç ekmeğinin kokusunu duyunca içim cız etti, ne kadar özlemiştim o kokuyu, duygulandım, ağlamak istedim. köylüler bize "ekşili bazlama" denilen ekmekten pişirmişti, babam geldi aklıma, o da çok sever bu ekmeği. yemeği iştahla yedik ama ben o ekmeğe doyamadım, hem kokladım hem de yedim. geceyi geçirmek için Kırıkhan' a dönerken son kez çiçek ve köy kokan havayı çektim burnuma. işte arzu ettiğim hayat buydu benim.
şimdi Antakya' dayım, evimde. bahçemiz güllerle dolmuş, mis gibi kokuyor. bizim ekip Reyhanlı' ya gitti, ben eve kaçtım. yarın ben de gitmeliyim oraya. çarşamba günü dönüyoruz Gaziantep'e.