sıcak ve nemli bir öğlen vaktinde dört arkadaş serin bir mekanda oturmuş sağdan soldan laflayıp buzlu kahvelerimizi yudumluyorduk. laf nereden geldiyse babalara geldi, mesele ise babalarla oğulların anlaşmazlığıydı.
babasının tayini Ankara' ya çıkan bir arkadaşımız başladı babasının son günlerdeki tuhaf hikayelerine. Ankara' da yeni eve yerleşen babası buna açıp sormuş:
-oğlum hangi odalara lamba takayım?
hakikaten tuhaf bir soru değil mi bu? lamba bütün odalara takılmaz mı yahu? hem sürekli yanmıyor ki bu lamba takınca elektrik harcasın, lazım olunca kullanırsın. arkadaşımızın delirmemesi içten bile değil, anlatırken gülmekten kırılıyoruz.
-zaten tuvalete takmasın lambayı, biz deliği tuttururuz nasıl olsa, diye espriler havada uçuşuyor.
öteki arkadaşımız bu yaz geçen yıllara nazaran babasıyla daha az kavga ettiğini anlatıp bu duruma seviniyor. kavgaların bitmesi fazla bir lütuf zaten, azalması bile şaşılacak durum. bir diğeri babasıyla muhabbetinin pek az olduğunu söylüyordu, bir çoğu gibi.
babasıyla anlaşamayan hatta babaları tuhaf olan ender insanlardan biriyim sanırdım ama benden o kadar çok varmış ki etrafımda, hem de o kadar çok ki. kavgalar bir yana dursun, babalarımızın tuhaf halleri şaşırtıcı, hele bir arkadaşımız var ki babası tuhaflık abidesi, resmen komedi. üniversitedeki arkadaşım babasının her işine karışması yüzünden artık eve sık gitmek istemiyor, ondan uzakta rahat olduğunu söylüyor.
bir gün baba olursak biz de mi tuhaflaşacağız Allah' ım diye sormadan edemiyorum kendime ve korkuyorum. ben eskiden babamla kavga ederdim ama artık haksız bile olsam sesimi çıkarmıyorum, susuyorum. böylece kavga etmiyoruz artık çok şükür.