Cuma, Eylül 29, 2006

melankoli

Sabah kalktığımda havada bulutların kol gezdiğini görmek ya da gece yağmurun sesiyle uyanmak beni ne kadar hoşnut ediyor bilmiyorum.güne capcanlı bir şarkı söyleyerek başlamak yerine melankolik bir melodiyi bütün gün mırıldanıyor, büsbütün melankolik halimi sürdürmek niyetiyle salıveriyorum kendimi zamana. Bir gün neşeli oluyor ve etrafıma neşe saçmak için çabalıyorum; ama hiç kimsenin bunu kaldıracak takati olmadığını görüyorum. Gülüyor, şakalaşıyorum ama karşımdaki en samimi insan bile bana yetişmekte gecikiyor, sonra da gülüşüm havada kalıyor ve ben de pes ediyorum. Belki de bu yüzden bir sonraki gün durgunlaşıyorum, tıpkı sonbahar gibi. Yağmur hem dışarıda hem de içimde yağıyor sanki. Islak sokaklarda dolaşıp bir şehrin kaldırımlarını aşındırırken attığım her adımın hesabını veriyorum kendime. Düşen her damla yere çakılıp zıplıyor, sular birikip birikip saçaklardan aşağı boşalıyor. Arabaların cam silecekleri durup durup çalışıyor, bazen durmayı da unutuyor. Bir kız geliyor karşıdan, rüzgar saçlarını okşuyor, kokusunu alıp uzaklara, çok uzaklara taşıyor. Belki bir seveninin yüzünü yıkıyor kokusu, ama bunun ondan haberi bile olmuyor, olsa kim bilir ne kadar mutlu olacak.bütün bunlar olurken eve geliyorum, açıyorum müziği, en melankolik seslerden en melankolik şarkıları dinliyorum. Bazen eşlik ediyor, bazen de susuyorum. Yatağıma geçiyor ve yarının nasıl olacağını kestirmeye çalışarak uykuya dalıyorum.

Pazartesi, Eylül 18, 2006

öylesine

Masamdayım, fonda tatlı tatlı söylüyor The Beatles. Yazı yazmaya karar verdiğimde bir sürü şey geçiyordu aklımdan, heyecanlandım sonra, masamı topladım daha bir telaşla. Sonra başka şeyler geldi aklıma, başka şeyler döküldü çizgili kağıda. Sonra durup düşündüm, düşünürken hem müziğe kulak verdim hem de karşımda duran yığınla kitaba baktım. Gözümde büyüdükçe büyüdüler, dev bir buz dağı gibi oldular. Soğuk geldi aklıma, güzel bir şehir geldi gözümün önüne, belki Beyoğlu’nun güzel sokakları, belki insan kaynayan Kızılay ya da belki sıradan bir şehrin en önemli caddesi.
Tatlı bir şarkı daha belirdi fonda, unuttum hepsini. “ah sevgilim, lütfen inan bana, beni bırakırsan sensiz yapamam.” dedi The Beatles. İçim ısındı, sıcacık oldu. Unutmak istedim hepsini, unutamadım. Beni bekliyordu hepsi; ıslak kaldırımlar, kalabalık, bir fincan kahve ve kitaplar.
Bıraktım düşünmeyi, sonra da yazmayı.

Pazartesi, Eylül 11, 2006

gizliler

Ne zamandır ismini övgülerle duyduğum Pinhani ile sonunda tanıştım tatildeyken. Televizyonda klibi dönmeye başladığında fazla önemsemeden dinlemeye başladım ama şarkı ilerledikçe dikkatimi çekmeye başladı ve bittiğinde ben şarkının esiri oldum adeta. Sonra da Pinhani diye sayıkladım günlerdir.
şuradan siz de dinleyin ve tanıyın diyorum ben. Sadece bu şarkısı değil diğerleri de harika. Belki beğenir ve albümü de alırsınız.

Salı, Eylül 05, 2006

iş başına

sonunda Eylül geldi çattı. geçen sene bugünlerde Ankara' da üniversite kayıtları için uğraşıyordum, üstünden koskoca bir yıl geçmiş, ne garip. hava ne kadar da soğuktu, bense bir Akdenizli olarak nasıl geldim tahmin edin. arkadaşım kazak verdi de öyle çıkabildim dışarı. sonra da eve dönünce sıcağın kıymetini belki on kat daha anladım. okuldan bir arkadaşım "belliydi Akdeniz' den geldiğin, ayağında sandaletlerle görünce garipsemiştim seni." demişti bana.
şimdi bir koskoca yıl daha bitecek ardı ardına ve bir bakacağım yıllar geçmiş gitmiş ve ben mezuniyet törenindeyim.
bu sene yoğun bir çalışma temposuyla karşı karşıyayım, şimdiden tırsıyorum doğrusu. hani vardır ya bazı insanlar, sanki sanarsınız ki sadece ders çalışmak için, bilim için yaratılmış; onlardan başka herhangi bir şeyi esaslıca yapmasını bekleyemezsiniz, işte ben öyle değilim, olmak da istemem, zaten kimse istemez. ders önemli ama ders dışında da önemli şeyler var, değil mi?
her fırsat bulduğumda buraya yazacağım, özellikle de Pazartesi günleri. çünkü o gün ders dışında her şeyi yaptığım gündür, yani kendi tatil günüm.