Cuma, Ocak 26, 2007

radyo keyfi

en keyif aldığım şeylerden bir tanesi de radyo keyfi yapmaktır. lisedeyken sabahları altıda kalkmak zorundaydım ve beni en iyi uyandıran şey o sıralar number one fm de program yapan Cem Ceminay olurdu. sabahları onun sesiyle uyanmak çok hoşuma giderdi, zaten hareketli hit şarkılar çalardı radyoda. yaşadığımı, hayatta olduğumu hissettirirdi bana ve yatağımdan fırlardım.

şimdilerde Radyo Odtu ve Radyo Eksen i dinlemek beni mutlu ediyor. hele de tatil sabahları sekiz buçuk gibi kalkıp radyoyu açmak ve müzik eşliğinde kahvaltı çayını koymak büyük bir keyif benim için. sevdiğiniz sabah programı eşliğinde çayınızı yudumlamak gibisi yoktur, ister yaz olsun ister kış. ama kışın daha bir zevkli oluyor sanki bütün bunlar. havanın kasvetini en güzel bu şekilde dağıtıyorsunuz içinizde.

nice tatlı radyo keyiflerine...

Salı, Ocak 23, 2007

tatil???

Sonunda ilk dönemin sonuna geldik. Bu Cuma tatile giriyoruz ama sadece bir haftalık bir dinlenmemiz var, artık ne kadar dinlenme denirse. İki haftalık tatilimiz bizim için bir hafta olacak. Benle birlikte dokuz kişilik ekibimiz yine iş başında olacağız. İkinci dönem bizim için daha rahat ve keyifli geçecek sanırım. İlk dönem hepimizde belirgin bir sıkıntı vardı dersler konusunda, ben belki biraz daha kötüydüm onlardan ama sonunda her türlü sıkıntısıyla her şey geride kaldı, yani sağ salim atlattık, başardım. Suçlu olduğum kesin ve bu bana büyük bir ders oldu. Hiçbir zaman için bugünün işini yarına bırakmamak lazım. Aldığım hayat dersleri belki de ileride bu konuda oluşacak sorunlara karşı bilinçli olmamı sağladı. Bu sene bittiğinde hepimiz güzel bir tatili hak etmiş oluruz umarım.
İnsan yoğunluktan değil de stresten şikayet ediyor bence, eğer yeterince dinlenebiliyorsa ve yaptığı işten keyif alabiliyorsa insan, yoğunluğun bir önemi kalmıyor, önemli olan stresle başa çıkabilmek, onu yenebilmek.
Umarım her şey çok daha güzel olur, hem benim için, hem de ekibim için.

Salı, Ocak 16, 2007

içinden geldiği gibi

Bu fotoğrafın içinde kaybolmak istiyorum. Bir şizofren gibi,bir melankolik gibi bakmak, sürekli bakmak istiyorum. Yalnızlığı hatırlıyorum, acıyı hatırlıyorum, sevinci hatırlıyorum, paylaşmayı hatırlıyorum. Sonra aklıma ne gelirse yapmak istiyorum, deli gibi ders çalışmak, ölümüne gezmek, tozmak istiyorum. Sabahtan akşama kadar Beethoven' in ay ışığı sonatını dinlemek, ağlamak ve coşmak istiyorum. İnsanlara sarılmak, ağlamak ağlamak, ağlamak istiyorum. Bir sahne belirtiyorum sonra gözümde, denize açılmış yalnız, yapayalnız bir adam hayal ediyorum. Almış oksijen tüpünü, denize atlıyor yapayalnız, kimse yok. Derinlere iniyor, çok derinlere ve bir batık gemi buluyor. Geçiyor içerisine, koridorlarında dolaşıyor, kapıları aralıyor, odalara, salonlara giriyor ve hatıraları tek tek beliriyor gözünde. Her köşede bir iz,bir yaşanmışlık ve ardından gelen keder, özlem. Batık bir gemide yapayalnız düşünüyor, yakınındaki bir koltuğa oturuyor, her şeyden vazgeçiyor. Oksijen tüpünü çıkarıyor, kafasına geçirdiği aydınlatmalı kasket gökyüzüne çevriliyor, gökte ışığı beliriyor ve geziniyor dört bir yanını. Bulutların üstünü, etrafını tarıyor,sanki bir deniz feneri misali işaretler gönderiyor. Sonra başka bir ışık daha beliriyor mucizevi bir şekilde, o da gökyüzünü taramaya başlıyor. Sonra bir tane daha, bir tane daha… hasret bitiyor. Fonda ay ışığı sonatı çalıyor, ruhunu okşuyor insanın, ağlatıyor, hüngür hüngür ağlatıyor.

Pazar, Ocak 07, 2007

hayal

Avrupa’nın en imrendiğim tarafı kültüre ve sanata verdikleri önemdir benim gözümde. Sırf bu kültürel ve sanatsal yoğunluk için bile soğuğuna kasvetine katlanıp Avrupa da, özellikle de tarihi şehirlerinde yaşamayı arzu etmişlimdir bir iki yıl kadar.
Viyana filarmoni orkestrasını herkes bilir zaten, dünyaca ünlüdür ve ben bu orkestranın verdiği bir konsere gitmeyi, o tarihi binada bu muazzam olayı canlı canlı seyretmeyi hayal ederim hep. Geçen yıl olduğu gibi bu yılbaşında da televizyondan izledim konseri. Sonra da hep düşündüm, neden bizim de böyle muazzam bir orkestramız yok ki diye hayıflandım.
Ama umarım bir gün bu hayalimi gerçekleştireceğim ve o altın kaplı muhteşem tarihi binada bu 164 yıllık orkestrayı dinleyeceğim.

Salı, Ocak 02, 2007

eski ve yeni

Bu sabah radyonun açılmasıyla birlikte neşeli Türk sanat müziği nağmeleri beni uykumdan uyandırıp kendime getirdiğinde birdenbire çocukluk günlerim geldi aklıma. Eski bir radyomuz vardı o zamanlar, hani herkesin çatı aralığına çıkartıp paslanmaya bıraktığı cinsten. Galiba bizim evin ilk radyosuydu bu ve epeyce bir süre de kullanılmıştı bizim evde. O radyoda hep alaturka şarkılar çalardı bol bol, TRT kanallarından başka bir şey çekmezdi çünkü. Bayram sabahı o radyo açılırdı ve hep böyle hareketli alaturka klasikler doldururdu evin içini. Bu sabah radyoyla birlikte yine o eski günlere gittim, Müzeyyen Senar “ben esmeri fındık ile, fıstık ile beslerim.” Diyordu o güzel sesiyle. Sonra düşündüm, hani herkesin diline pelesenk olmuş bir söz vardır ya “nerede o eski bayramlar” diye, acaba benim eski bayramlarım da şimdikinden güzel miydi? O zamanlar eski radyomuz vardı, şimdi yok ama yine de eskiye ait aradığım bir şey yok gibi. Sadece özlediğim işte bu alaturka şarkılar ki onu şimdi de dinleyebiliriz, üstelik eski radyomuz hala sağlam ve çatı arasında da değil. Sevindim bu duruma, çünkü eski nasılsa şimdi de öyle devam ediyor bizde. Gerçi yaşım çok genç ve eski dediğim kaç yıl öncesi ki diye düşünmeden edemiyorum ama olsun. Umarım eskiye ait çok fazla özlem taşımam hayatım boyunca.