Pazartesi, Mayıs 26, 2008

yaz rüyası

yazlar en güzel taşralarda yaşanır.
güneş erkenden doğar dağların ardından. son serinliktir bu, uzun ve sıcak bir gün olacaktır.
kalkarsın miskinliği bırakıp erkenden, o serinlikte yüzünü yıkarsın bahçedeki çeşmeden.
ev kalabalıktır malum, sülaleden yakınların buluşmuştur. ev sahibi çoktan kalkar ve kahvaltı için hazırlıklara başlar. işçilerden hanımlar leziz taze ekmek pişirir tandırda ya da saçta, kokusu gelir buram buram. iki katlı evin önündeki avluya serilir uzun bir sofra. taze köy peyniri, biber kızartması, kef, katıklı ekmek, kızarmış çökelek, tuzlu yoğurt, domates, zeytin ve sıcak ekmek.
kahvaltı uzun olur, tadına doyum olmaz; çaylar dolup boşalır, yemekten sonra da devam eder. sıcak iyiden iyiye hissettirmeye başlar kendini ama ağaçlar kapatmıştır evin dört bir yanını. kimi işçilerin yanına çalışmaya gider, kimisi kalıp öğlen yemeğine hazırlığa başlar. kimisi de suya yüzmeye gider sıcaktan önce.
herkes öğlen yemeğinde buluşur, yemek biter millet mayışır. hamakları kapan kapar, kapamayan içeri geçer. avlunun bir köşesinden türküler çalar sıcak öğleden sonrasının sessizliğinde. uzaktan kubağaların sesi yankılanır, sineklerin vızıltısı, cırcır böceklerinin çığırtısı duyulur. herkes serinliği beklemektedir.
akşama doğru hoş bir esinti çıkar, tam da çay vaktidir. güzel sohbetler edilir, sonra akşama hazırlık başlar. güneş batmaya yakın suya yüzmeye gidilir, martlıların akşam ziyafeti seyredilir. sandalla akşam sefası yapılır, suda taş sektirilir.
yaz akşamları başkadır, avluda yemek yenir. eğlenceli sohbetler edilir, işçiler de bizimledir. oyunlar oynanır, çoşulur da silah bile sıkılır.
terasa uzun yataklar serilir, kadınlar ve çocuklar birlikte yatar. o yastık muhabbetleri ve kahkaha krizleri ne güzeldir. binlerce yıldızı seyrederek uykuya dalınır.
yazlar ne güzeldir, hele de taşradaysan.

Cumartesi, Mayıs 10, 2008

yeniden

özlemişim...
doya doya gülüp sohbet etmeyi, şaka yapmayı, sokaklarda yürümeyi, acıkmayı, akşam yemeklerinden sonra iki bardak Seylan çayını...
bir haftadır bağırsaklarımda illet olan mikrop beni yatağa mahkum edip hayattan kopardı, şimdi kendimi yeniden doğmuş gibi hissediyorum. hala kaç günlük sakalımı kesmedim, arkadaşım beni ilk defa tıraşsız gördüğünü bile söyledi. öylesine sancılar çektim ki ve o kadar çok uyudum ki yatağa girmeye tahammülüm kalmamıştı.

yolları bile özlemişim, giderken fark ettim.
sanki uzun bir ayrılık olmuş gibi özlemle baktım topraklara, yeşilliklere. minibüse iki takım elbiseli bindi, gayet şık ve bakımlı. hastalıktan yeni çıkmış halimle kendimi en sıradan insan gibi hissettim, hoşuma gitti birden. Hassa' da indim, hava gülümsüyordu bana, her yerde kuş cıvıltıları. Hatay' ın en şirin, en sevdiğim ilçelerinden birisinde, sakin ve şirin merkez caddesi Hürriyet' ten çıktım yukarıya. solunda bir sokakta pazar kurulmuştu, girip şöyle bir göz attım. yenidünya, çilek, erik... salatalık kırk kuruş. üzüm bağlarıya meşhur bu ilçeden ailemle geçerken durup üzüm aldığımız gün geldi aklıma, tam da mevsimiydi. şimdi olsa götürürdüm anneme dedim.
Maraş' tan gelen otobüse atladım, güzelim üzüm bağlarını seyrettim; bir ara sağnak dokundu dallarına. iki tane turist bindi Kırıkhan' da. onların yanında hepimiz tam bir Anadolulu' yduk.

dün gece bol sağanaklar yıkadı Antakya' yı, şimşekler, gök gürültüleri. öylesine özlemiştim ki bu havayı.
yeniden doğmuş gibiyim şimdi, özemişim yaşamayı. en çok da yağmurları, sağnakları. sırf onun için bile, bu dünyada yaşamaya değer herhalde.