Çarşamba, Temmuz 30, 2008

denize doğru

sahil, Akdeniz ve ötelerde heybetli Keldağı
geldiğimden beri hala denize gitmedim dersem bana inanın,evet gitmedim. geçen yaz tarlalarda yanmıştım, üstelik iki kolum da güneş yanığından su topladı, korkunçtu. ama bu yaz denizde yanmaya kararlıyım. o yüzden büyük ihtimal yarın denize doğru yola çıkıyorum.

deniz Antakya' dan ortalama 25 km ötede. biz Asi Nehri' nin açtığı vadide yaşıyoruz ve bu vadi boyunca ilerleyip denize varıyoruz. bu yemyeşil ve geniş vadi bize hem deniz yolunu açıyor çünkü bütün sahil boyunca Amanoslar uzanmış geçit vermiyor, hem de denizden nemi ve bol rüzgarı getiriyor.
bahsettiğim bu sahil dünyanın en uzun 2. sahili ve 14 km boyunca uzanıyor. eski bir antik yerleşim yerine kurulu Çevlik beldesindeki balıkçı limanından başlayıp güneyde Keldağı' na kadar kumsal hakim burada. ayrıca bu sahil caretta carettaların yuvalama yeri. bu yörede en muhteşem anlardan biri de günbatımı. denize giren güneş, kumsal ve Keldağı muhteşem bir manzaranın davetçisi.

şimdiden sabırsızlanıyorum; çünkü denizi, uzun kumsalda doyasıya yürümeyi, deniz kokusunu ve yoğun nemli havayı çok özledim. akşama doğru gidip güneş kremi almalıyım.

Pazartesi, Temmuz 21, 2008

sergüzeşt-i incir

çok değil, yalnızca bir kaç yıl öncesine kadar kaç kök incirimiz vardı bahçede. şimdi onlardan eser kalmadı galiba, bahçenin dip taraflarına pek gitmediğimden ne halde olduğunu bile bilmiyorum. o yıllarda incir mevsimi geldiğinde her akşamüstü incir toplamaya çıkardık, poşetlerle inciri doyasıya yerdik, komşulara dağıtırdık ve de güneşte kuruturduk. hatta ben bizzat kendim pazarda satmayı bile düşünmüştüm.

ne mi oldu? 2001 yılında sert bir kış hakim olurken o soğukla gelen, o güne kadar kaydedilmiş en yüksek kar yağdı Antakya' ya: 15 cm. bizler o kar sevinciyle eğlendik durduk o gün, kocaman kardanadam yaptık bahçeye, komşular da geri kalmadı katıldı bize. sadece bir günlük keyifin ardından Akdeniz yumuşak yüzünü bize tekrar gösterdi ve ertesi gün bütün kar eridi. sonra acı gerçekler çıktı gün yüzüne. o kadar karı hayatında göremeyen, narin ve toprağa sıkı tutunamayan bazı ağaçların dalları koptu ya da kökünden söküldü, bunların içinde incir de vardı.

son olarak bahçenin en uç kısmında zeytinlerin arasında sıralanan kalan incirler, bahçe etrafına duvar çekilmesiyle yıkıldı gitti. geriye o güzel akşamüstünde yediğimiz incirlerin zihinlerde anısı kaldı. bizim de komşuların da istifadesi kesildi gitti.

geçenlerde ninesi incir üreticisi arkadaşımla öğlen yemeğinde görüştük. sabah beşte incir toplamak için kalkmak zorunda olduğunu anlattı. diyor ki saat yediye kadar incirlerin toplanıp seçilip tüccara ulaştırılması gerek, yoksa o günkü ürün elinde kalır, ertesi gün o ürünü satın almazlar. üstelik bunca uğraşa emeğe rağmen yılda elimize net bin-bin beşyüz lira kadar geçer.

incir yemek için artık perşembe pazarını beklemeliyim. bolluk yılları geride kaldı bizim için. incire para vereceğimiz günler de gelecekmiş, gelmiş.

Çarşamba, Temmuz 16, 2008

akşamüstü

bahçemizdeki ağaçlar ve mahallemizin camisinin minaresi
akşama doğru evdeysem eğer, sıcak bir günün ardından o serinlikte, o efil efil esen tatlı yaz rüzgarında dışarı çıkıp mahallemi turluyorum sıklıkla. caddelerden kaçıp daha çok insan kalabalığı olan sokaklara dalıyorum ve sessizce insanları gözlüyorum. yine sandalyeler atılmış kapı önüne, muhabbetler edilip gülünüyor. çocuklar oradan oraya koşuşturuyor, yazın tadını çıkarıyorlar. çocuğun biri kendinden ufak birini kovalıyor ve tuttuğu gibi sürükleyip götürüyor. ufaklığın pis pis gülmesine bakılırsa muzip bir şeyler yapmış. sokaktaki çocuklara takılmak en büyük keyfim benim, hele de onlarla şivesel konuşup laf atmak çok zevkli.
- bre döl, gel buraya.
döl çocuk demek burada, eskiden kullanılırken şimdilerde pek yaygın değil ve "bre" seslenişi sadece Trakya' ya has değil, burada da herkesin ağzında.hem hep ben çocuklara laf atacak değilim ya, onlar da bana atar lafı. üç tane döl dizilmiş kaldırıma oturuyor.
-abi, senin sol ayağın sağ ayağını takip ediyor.
ben önce çaktırmıyorum, sonra da dönüp gülerek karşılık veriyorum, onlar da gülüyorlar.
-gız ablan gaç puan alık?
adamın biri kıza ablasının öss puanını soruyor, tam türkçesi: kız ablan kaç puan almış?
ufak bir çocuk bir şişe bulmuş kovalıyor, gülümsüyorum. yaşlı amcam da evinin bahçesinin kapısı ardına kadar dayalı köşeye sandalye atmış sokağı dikizliyor. insanlar tıpkı benim gibi bahçelerine tıkılıp kendilerini diğer insanlardan uzak tutmak istemiyor, eğer kabil olsaydı ben de bahçe kapımızın önüne atardım sandalyeyi. maalesef bahçemiz üç tarafındaki sokaklara değil de sakin caddeye bakıyor.
seviyorum capcanlı, yeşil, güzel mahallemi ve insanlarını.

Cumartesi, Temmuz 12, 2008

sarı sıcak yaz

Amik ovası' nda uzanan sarı mısır tarlaları. ovada en çok mısır, pamuk ve buğday ekilir. buğdayların hasadı çoktan bitti, şimdi mısır zamanı.
bir başka mısır tarlası daha. mısır baharda ekildiği gibi yazın da ekilebilir, ovada senede üç öğün almak mümkündür,o kadar bereketlidir bu topraklar. izlemekten en çok zevk aldığım, tarlalara en çok yakıştırdığım ürün mısır ve ayçiçeğidir.

tarlalar ve Amanos dağları. ova ve Amanoslar o kadar güzel bir ikilidir ki tarif edilmez.ikisi de buraların süsü, heybeti, anlamıdır. yazın üç büyük rengi seyredilir Hatay' da. deniz mavidir, dağlar yeşil, ova sarı.

tarlaların ötesinde uzanan dağlar Suriye' ye ait. fotoğrafı büyütünce daha iyi seçebilirsiniz. önde biçilmiş bir buğday tarlası ileride de komşu Terzihöyük köyü görünüyor.

kavruk tenli köy çocukları.ova köylerinde yaşayan bu çocukların sıcaktan tenleri koyulaşmış. tabii onlarınki oyun oynayıp derelerde yıkanmaktan yanmış. sağdaki ufaklığa "n' aber canavar?" derim, tam bir fırlamadır kendisi. bakışlarından belli olmuyor mu zaten.

Amanoslar' dan gün batarken.gün boyunca yakıp sarartan güneş şimdi bütün masumiyetiyle bize veda ediyor.ovadakiler için güneş kaybolsa da hemen arkadaki denizde o hala ışıltılarını sergilemeye devam ediyor. Amanoslar iki farklı hayatı birbirinden ayırıyor. ovada farklı bir hayat dönüyor, sahilde farklı.

işte en sevdiğim an. geniş düzlüklerin ortasında serin bir rüzgar eserken güneşin batışını seyretmek benim en büyük mutluluklarımdan biri. bu tarlalar benim hayatımın anlamı. ovanın insanı olmak başkaları tarafından zor gözükse de benim için bir şölen adeta. sarı ekinlerin ortasında dolaşmak, sıcak güneşte esmerleşmek, sesiz yaz akşamlarında toplanmak, serin rüzgarlar eserken koyu sohbetlere dalmak, binlerce yıldızı seyretmek... buğday yığınları, harman yerleri, çobanlar, traktörler, su depoları, dereler...

Pazartesi, Temmuz 07, 2008

üzüm

bu yılın ilk üzümünü geçen perşembe pazarında satın aldık ve ben de size bahçemizdeki üzümlerin son durumunu göstermek istedim. bizim üzüm ancak ağustosun ikinci yarısından sonra olur, niye diye sorarsanız ben de bilmiyorum; belki bağ üzümü değil de asma üzümü olduğundandır.
Hatay' da üzüm çok yetişir, evlerin bahçelerini, balkonları asma üzümleri süsler,hem gölge yapar hem de yemiş verir. ama bizim şehirde üzümü meşhur olan ilçe Hassa' dır, üzümü pek lezizdir.
üzümlerimiz hala koruk halindeler,bu sene epey çok verdi ağacımız. annem koruk ekşisi kaynattı bahçede, yemeklerde salatalarda kullanmak için. bu fotoğraftakiler ekşi yapıldıktan sonra kalanlar dersem ne kadar bol verdiğini anlarsınız.
üzümler olduktan sonra pekmez de yapılacak, bahçede kazanda kaynayıp leziz bir şifa olacak. eğer artarsa bir de üzüm pestili yapılacak ve hepsi kışa hazır olacak.