Pazar, Şubat 11, 2007

geri dönüş

güzel bir hafta geride kaldı. arkadaşlarımla yeniden buluştum,onlarla birlikte olarak yeniden mutlu olduğumu hissettim. onlar ve ailem benim en büyük mutluluk kaynağım çünkü.
bir çok arkadaşımla buluştum şu hafta içerisinde.bol bol şehir turu attık,bol bol mekanlara takıldık. yine leziz kahveler içtim,güzel sohbetler eşliğinde. galiba benim hayattaki en büyük zevkim işte bu. bazı arkadaşlarımla eski zamanlarımızı yad ettik,andık ve daha güzel günlerimizin de olacağına yürekten inandık.
aklıma çok güzel bir anı geldi. konsere gitmiştik dört kafadar, sınırsızca eğlendik o akşam,sesimiz kısılana kadar eşlik ettik şarkılara. gece bittiğindeyse geri dönüş için kafaları kaşımaya başladık. her yer insan ve araba kaynıyordu malum,minibüsler doluydu hep. işte orada yılın gafı diyebileceğim bir an geldi. "bir dolmuş bulsak da gitsek." dedim arkadaşlara. o esnada benim saf arkadaşım "niye,illa ki dolmuş mu olması gerekiyor,boş bitane bulunca binemez miyiz?" gibisinden bir soru sordu. ben önce afalladım,şaka yapıyor herhalde dedim ama suratına baktığımda hiç de şaka yapıyor gibi bir hali yoktu. "sen ciddi misin yoksa şaka mı yapıyorsun?" diye sordum, "yoo,neyin şakasını yapayım ki?" dedi bana. ben hayret içerisinde "şimdi sen minibüsün bir adının da dolmuş olduğunu bilmiyor musun yani?" dedim ve bana bilmediğini söyledi ve ben koptum orada gülmekten. hiç bir zaman unutamadım bu güzel anıyı. sonra biz dört kafadar zaten tıkanmış olan yolda duran arabalardan birine sorduk bizi bırakması için ve şehre döndük. arabanın arkasına sıkışarak doluştuk, araba sahipleri de çok samimilerdi,bir de onlarla muhabbet ettik. güzeldi,çok güzeldi.

şimdi ders zamanı.bu hafta ikinci yarı başlıyor. bu dönem her şey çok daha güzel olacak,inanıyorum.

Pazartesi, Şubat 05, 2007

sıkıldım

dışarıda alabildiğince yağmur yağıyor ve ben eve tıkılmış hiç bir şey yapamadan yağmuru seyrediyorum. bir kaç gündür evdeyim,sokağa en son ne zaman çıktığımı bile hatırlamıyorum. geçen hafta bir kaç kez öğlen yemeğine gittim,bugün onu da yapamadım. bulutlar öylesine çökmüş ki, odanın içi karanlık ve lambayı yakmak zorunda kalıyorum. gündüz gözüne lambayı yakmak ne kadar kötü bir şey ama odadaki ışık yetmiyor. aklıma beyaz geceler geliyor, Rusya' daki beyaz geceler. St. Petersburg' da günlerce hiç batmayan güneşli günlere deniyor beyaz geceler.
sıkıldım artık. arkadaşım mesaj atıyor, yağmuru izliyorum,çayımı içiyorum ve radyomu dinliyorum,müthiş bir şey diyor bana. ben de aynısını yapıyorum nitekim ama yanında olmak isterdim diyorum ona.hadi o biraz uzakta, ben yanıbaşımdaki arkadaşıma gitmeye üşeniyorum malesef. yağmur yağıyor boşanırcasına,hem mutlu oluyorum,hem de sıkılıyorum. fazla iyi olmuyor evde tıkılı kalmak. sinemaya bile gidesim yok,şimdi yağmur çamur falan. aslında seviyorum yağmurda dolaşmayı,hem de çok ama... küçüklüğümden beri öğrendiğim bir laf var,yağmur her şiddetini artırışında geliyor aklıma:zebellah gibi yağıyor yağmur. artık ne demekse zebellah. bak bir de zaknabut var, zehir demekmiş. anneannemden duydum bunu da. sinirli olduğunda ne yiyeceğiz diye sorarsam zaknabut der bana. bazen de tatlı tatlı "kuzu" der. kuzu pişiyormuş sözde. özledim anneannemi,hem de çok.olmak isterdim yanında. bak o zaman sıkılmazdım işte. gerçi orada da kar yağıyordur şimdi,hem de nasıl. olsun,yağsın sıkılmam ben. alırım gazetemi,kitabımı okurum güzel güzel. anneannem dedim de aklıma sıcak çikolatalar geldi şimdi. dur bir koşu çıkıp alayım bu akşam, yağsın yağmur bir şey olmaz,severim ben yağmuru.

çarşamba günü her şey yeniden başlıyor.arkadaşlarımla buluşuyorum. hepsini de çok özledim. şöyle uzun uzun muhabbet ederiz artık.sıkıldım susup sakin kalmaktan. biraz taşkınlık istiyorum,şamata istiyorum ben. yapamam böyle sessiz sedasız. hem açacakmış zaten hava da.