Pazar, Eylül 28, 2008

eylül yağmurları

bu sene bizim diyarlara yağmurlar erken geldi. Ağustos'un ortalarıydı Hatay' da yağmurlar yüzünü gösterdi. bu büyük bir müjdeydi bizim için, o zamanlardan hep umuyordum ki bu sene kuraklık bitecek. o günlerden beridir yağmurlar dinmiyor, inşallah da devam edecek.
normalde her yıl Antakya' da toprak suya doyardı. bizim bodrumumuzun zemininden toprak suyu teperdi. sonra ya motorla suyu çıkarırdık ya da kovalarla. biz çıkardıkça topraktan su kaynamaya devam ederdi. işin yoksa uğraş dur, üstüne bir de rutubetle uğraş, bodrumdaki eşyaları kurtar. bir keresinde kedimizin yavrularını boğulmaktan kurtardık. hasılı yağmurlardan çok muzdarip olurduk ama iki yıldır bodrumdan su çıkmadı, yağmurlar yine yeterince yağsa da toprağın doymadığı bizim bodrumdan anlaşıldı. dedim ki içimden, yeterki yağmur yağsın ben her kış bodrumdan usanmadan su çekeyim.ellerim üşüsün, paçalarım suda sırılsıklam olsun, bedenim titresin.

son iki gündür o kadar çok yağmur yağdı ki Antakya'ya, yine bir sel olmasından korktuk. gök gürledi, yıldırımlar düştü yine, ürktük. bahçemizde oluşan fotoğraftaki gölcük bunun kanıtı. o gölcüğü görmek ne sevindiriciydi anlatamam. kışın yağan kar yerde kalır ya, bizim buralarda da böyle su toprağa inmek bilmez günlerce orada kalır. umarım bu kış da böyle olacak.

Pazartesi, Eylül 22, 2008

barak ovası

Eylül geldi ve artık işbaşı zamanı, hasılı ben memleketimden geri döndüm Antep'e. bu yıl ayrılmak bir önceki yıla göre daha kolay oldu benim için ama gelir gelmez özledim hemen toprağımı.
Eylül girdiğinden beri bir koşuşturmacadır geçti günler. ben her şeye rağmen gezmeyi ihmal etmedim yine.

gittiğimiz yer Barak ovasında bir köydü. Barak Ovası Antep'in ve güneydoğunun en bereketli topraklarından bir tanesi. toprağın rengine dikkat ettim de kırmızıydı ve uçsuz bucaksız ötelere uzanıyordu. ayrıca bu diyarların meşhur güzeli Ezogelin de bu ovada bir köyde yaşarmış. o esnada akşam saatleriydi ve gün batmaya yakındı yoldaydık. gündüz kavurucu sıcakta bu toprakları hayal ettim, şimdi tatlı serinlikteydiler. günbatımı ötelerdeki tepelerde ne de güzel batıyordu ovada.
ova adını buralara yerleşen Türkmenlerden almış. bizim gittiğimiz yer ise büyük bir aşiretin köyü olan Mülk idi. arabadan indikten sonra durup sessizliği dinledim de harikaydı. alacakaranlıkta sadece baykuşların uğultuları, köpek sesi ve rüzgarın hafif mırıldamlarından başka bir şey yoktu, şehrin gürültüsünden dumanından çıkınca ne de iyi geldi bana.
harika bir iftar sofrası kurulmuştu ve ben en çok da içli köfte yedim. tıka basa yedik desem yeridir ve hala da gözüm açtı. üstüne güzel bir çay ne de güzel gitti. güzel bir serinlik çökmüştü ovaya. çay sonrası ikramlar da bitmek bilmedi, sağolsunlar çok misafirperverlerdi.

geri dönerken doğuda doğmakta olan ay gözüme çarptı, henüz kızıl renkteydi ve yarımdı, o kadar güzeldi ki. gökyüzünü süsleyen binlerce yıldızları da seyretmeden gitmedik.

Cumartesi, Eylül 06, 2008

antakya çocukları




bu güzel fotoğraflar için Dick Osseman' a teşekkürler.