Cumartesi, Haziran 03, 2006

dahiyane hırsızlık hikayesi

sıcak bir günün öğleden sonrası ne yapacağımızı bilemez bir halde pişkin pişkin oturup tepemizdeki sinekleri kovalarken, günün hiç de böyle geçmeyeceğini anladığımızda ne yapalım ne edelim diye kara kara düşünüp biraz havamız değişsin diyerekten düş sokağı dinlemeye karar verdik. CD ler elimizde ama çalacak makine yok ne yazık ki, almaya karar verip de bir türlü alamadığımız diskmeni alana kadar idareten şöyle ucuzundan bir tane tedarik edememekten de yakınırken aklımızda parlak bir fikir zıpladı aniden. bir koşu komşu evden arkadaşlardan alacak ve öğleden sonramızı bağır çağır şarkılarla şenlendirecektik. aklımızdan zıplayan bu parlak fikrin heyecanıyla hemen komşumuza koştuk. “ah iyi ki vardı şu komşu, sonra ne yapardık biz!” deyip sahte minnettarlıklarla kapılarını çaldık. evleri bahçeliydi ve tek katlıydı; biz kapıyı çalmakta diretirken kimseden ses çıkmıyor, bir bütün olarak ev terk edilmiş hissi veriyordu. çok parlak zekalı arkadaşımın aklına dahiyane(?) bir fikir geldi, bu evin o minnettar olduğumuz değerli sahipleri aslında evlerinin kapısını kilitlemeden gidermiş meğer. “bizim evimizi hırsız ne yapsın, etrafta bunca ev varken.” düşüncesiyle hareket ediyorlardı belki ya da tembellik ve umursamazlıktı bunun adı. dahiyane fikirli arkadaşım bahçe duvarından atladı, beni de adeta bekçi bırakırcasına kapıya dikti. gitti, kapıyı açtı ve içeriyi yoklamaya başladı. ben de etrafı kolaçan etmeye başladım, sanki hırsızlık yapıyorduk! o esnada bir iki ufak çocuk yanıma geldi, haliyle bizi izliyorlarmış keratalar. ben de yanlış anlamasınlar diye durumu izah ettim kendilerine. insanın içinde suçluluk psikolojisi olmayınca ne kadar da rahat oluyormuş meğer, gerçekten de hırsızlık etseydik böyle rahat davranamayacaktık. hoş, hırsızlık yapılsa bile böyle gündüz ortasında milletin içinde yapılmaz ya, neyse.
içeriden eli boş çıkan arkadaşım diskmeni bulamadığını söyleyince hayal kırıklığı içerisinde evimize dönüp sinekleri kovalamaya ve radyoyla idare etmeye devam ettik o gün.
hikayenin sonu birkaç gün içerisinde belli oldu sonra. meğer o komşumuz çoktan o evi terk etmiş de bizim haberimiz yokmuş! birimizin girip de didik didik ettiği, birimizin de kapıda nöbet beklercesine dikildiği evi de bir başkası kiralamış! yani kısacası biz bir başkasının evine girmişiz, başkasının eşyalarını kurcalamışız, haliyle diskmeni de bulamamışız da ayıkken uyumuş, uyutulmuşuz. sonra da dahiyane(!) fikirli arkadaşımız niye evdeki eşyaların kendisine değişik geldiğini yeni anlamış. bu kadar ihmal edilen bir komşuluğun kısa ve öz ifadesi.
meğer biz gerçekten de bilmeyerek soygunculuğa kalkışmışız. neyse ki ev sahibi bizi suçüstü yakalamadı, şimdi bir de anlat dur…

6 yorum:

ev perisi;) dedi ki...

İlahi sevgili Murat siz çok yaşayın emi...
Ne çok güldürdünüz beni...
İşte boşuna dememişler komşu komşunun diskmenine muhtaçmış diye...
Aslında ince bir nokta da komşuluk ilişkilerimzin ne denli zayıf olduğu...
sevgiler...

Gamzeli dedi ki...

Aaaaaaaaaa....Bak ya...İyi yakalanmamışınız ..

U.T dedi ki...

hahahah :))
elinizde amma uzunmus muratçım aman benim blogtan bişey aşırmayın söyleyin vereyim :)))

Murat Artan dedi ki...

julyet, evet iyi ki olmadı, zaten durumu anlattıydım ama güven olmaz onlara.

tarkan, çok sağol,varol, gerçekten iyi yırttık, şuç bizde değil zaten,
ne gariptir ki bizim komşu dediğimiz kapıyı açık koyuyor da yeni gelen de aynını yapar mı? insan tamir ettirir kapısını, ben uyuyamam yahu. bu dahi arkadaş da evinin anahtarını kapının üstünde bir yere bırakıyor, birisi bilse ya da görse acımaz girer içeri, tı tı tı..

sevgili evperisi, teşekkür ederim siz de çok yaşayın, siz de beni güldürdünüz, evet cidden komşu komşunun diskmenine bile muhtaçmış:)))

gamzeli, sağol, yakalansaydık anlat dur şimdi,kötü şeyler bile olabilirdi mazallah.

umar, sen sıkı komşusun valla,hiç çekinmez isterim bak:)))

Gamzeli dedi ki...

allah korumuş...

Handan dedi ki...

:)