Çarşamba, Ocak 11, 2006

mâzi

soğuk odadan getirdiğim kalem yazmıyor, mürekkebi donmuş. ısıtmak için içini açıyorum, tekrar yazmaya başlıyor. ancak bir sorun var, bu sefer de kalem çalışmıyor. bu yay nereye konmuştu diye tak çıkar, tak çıkar. sonunda eskisi gibi olmasa da çalışıyor kalem. geride takmayı unuttuğum aksesuarı kalıyor ama açmaya korkuyorum tekrar; zaten zorla halloldu, ya tekrar yapamazsam?
halbuki anlatacağım şey sadece eski bir bayram günü.
bak, gördün mü, işte yine tutukluk yapıyor kalem, kesik kesik yazıyor.
ah bu soğuklar, hep sizin suçunuz.

kapanmışız bir odaya, soba yanıyor. yanındaki sandalyeye oturmak için fırsat kolluyoruz. en büyük keyfimiz bizim, sobanın yanında oturup televizyon seyretmek.
birileri sürekli oflayıp pufluyor. evde oturmaya hiç alışmamış, aklı fikri dışarıda. ama bugün bayram günü, her yer kapalı ve dışarıda kar yağıyor.
oradan kalkıyor, buraya oturuyor. elinde kumanda, uydudan seyahat kanallarını izliyor, tabi ki de içi gidiyor. zaten niçin çalışıp para kazanıyor ki, gezmek için... ama eli mahkum, yazı bekliyor.
birileri oturmuş kapıyı gözlüyor, birileri yağan karı izliyor.
kimisi kalkmaktan aciz, kimisi de oturmaktan...
bense kalkmaktan aciz olanlardan.
oturmuşum köşeye, elimde kitabım, okuyorum. dışarıdaki sessizliğin ve bedenimdeki tembelliğin keyfini çıkarıyorum. birileri sofrayı kuruyor, kalkıp yiyiyorum; çay pişiriyor, elime veriyor, içiyorum.
anı yaşıyorum, keyfini çıkarıyorum.
nasıl olsa ya misafir gelecek ya da biz gideceğiz. her şey otomatik işliyor. birileri karar veriyor, bana da uygulamak kalıyor.
galiba halinden memnun tek kişi benim.

bak işte, yine tutukluk yapıyor kalem, kesik kesik yazıyor.
halbuki anlattığım şey sadece eski bir bayram günüydü.

Hiç yorum yok: