Salı, Şubat 14, 2006

ezan, çan, hazzan

bundan yaklaşık iki yıl kadar önce bir davetiye geldi, dinler arası barışı desteklemek amacıyla üç büyük dinin ibadethanelerine bir ziyaret yapılacakmış. bu davetiye ben ve benim gibi meraklı bir kız arkadaşım için güzel bir haberdi. hoş, aslında biz bu işi çoktan halletmiştik ama gidemediğimiz bir yer kalmıştı: havra. bu sayede onu da görecektik.

güzel ve sıcak bir sabahta yola koyulduk, toplanılacak yer Antakya Ortodoks Kilisesi' nin geniş ve harika avlusuydu. vardığımızda burayı çoktan gezmeye başlamışlardı bile, hemen topluluğa katıldık, yaklaşık otuz kişiydik. grubu incecik ve uzun boylu bir rahibe yönetiyordu, ismi Barbara'ydı. bize Fransız bir turisti tanıttı, aslında turist demek biraz abes kaçar. bu yaşlı ama taş gibi delikanlı Fransız, meğer barış için bir yıldır Kudüs' e doğru yürüyormuş. ben ve arkadaşım hemen yanında bitip gezi boyunca sohbet ettik, çok tatlı bir "amca" ydı.
ortodoks kilisesinden çıkıp Antakya' nın eski ve dar sokaklarından geçerek Türk Katolik Kilisesi' ne geldik. yine burada gezimizin onur konuğu Fransız, kilise efradına takdim edildi. ben ve arkadaşım burayı da önceden gezdiğimiz için bütün ilgimizi Fransız amcamıza yönelttik.
sırada havra vardı, ben ve arkadaşım heyecanla içeri girdik, bizi biraz soğuk şekilde karşıladılar. o günlerde İstanbul' daki bir iki havraya saldırı gerçekleştirildiği günlerden sonraydı, ben bu duruma bağladım mevcut soğukluğu. havrayı incelerken içerideki bir odada kapı girişini gösteren güvenlik kamerasının görüntülerini fark ettim. havra çok ilginçti, manasını bilmediğim bir sürü eşya vardı içinde. bize biraz anlattı cemaatın imamı olan yaşlı bir adam. duvarın ortasında bir kilim vardı, onun arkasında tevrat varmış, her zaman çıkmazmış oradan, ayin zamanı çıkarılırmış. içimdeki merak duygusu iyice kabardı, aniden fırlayıp kilimi çekmek ve arkasındakini görmek geldi içimden. sonucu ağır bir tepki ve kovulmak olurdu tabii.
bizim Fransız bacak bacak üstüne atmıştı, hem de cemaat imamının karşısında. aniden yandan bir adam fırlayıp bacağına vurdu, ayağını indirmesi için işaret etti. tatlı Fransız amcamız neye uğradığını şaşırdı! bu olayın üstüne bir sessizlik ve yüzlerde hayret oluştu. uzun saçlı Rahibe Barbara hemen gülücükler atarak bir şeyler söylemeye başladı da rahatladık.
gergin havra gezisinden sonra, ben ve arkadaşım burayı görmenin sevinciyle orada olanların dedikodusunu yapmaya başladık. sırada Antakya' nın en önemli camisi vardı: Habib Neccar Camii. burası bir Osmanlı camisi, çok geniş bir taş avlusu var, avlunun etrafı da eski medrese binalarıyla çevrili. ayrıca iki de türbe var. birisi Hz. İsa'nın havarilerinden Yahya ve Yunus'un ( Yuhanna ve Pavlos) , diğeri de bu havarilere inanmış tek Antakyalı olan Habib Neccar' ın türbesi. burası son durağımızdı, gitmeden bizim Fransız'a sordum, o günlerde Fransız Cumhurbaşkanı Chirac Türkiye' deydi, haberi var mıydı acaba? bana verdiği cevap hoştu: " yaa, elbette biliyorum, hem de Bush' la birlikte!"

ben ve arkadaşım için güzel ve bol dedikodulu bir gezi olmuştu. tatlı Fransız amcamıza veda ettik ve bir de gezi sırasında tanıştığımız genç arkadaşlara. nedense protestan kilisesine gitmedik.
dinler arası çatışmaların yaşandığı şu günlerde umarım bu güzel gezimiz ve UNESCO dünya barış kenti seçilen Antakya' mız tüm dünyaya örnek teşkil eder.

3 yorum:

un4tunately dedi ki...

sizin için güzel bir gezi olmuşa benziyor:)
umarım insanlar birbirlerinin inançlarına saygı duyarak, bir arada yaşamayı en kısa zamanda öğrenebilirler..

Murat Artan dedi ki...

sagol, aynen düşündüğün gibi güzeldi, hele de bir yıldır yürüyen bir fransızla tanışmak ayrı bir güzeldi.

Adsız dedi ki...

I was able to find good info from your content.
Here is my web site ; electronic cigarette wholesale