akşam saat beşi geçiyordu. çalışmak üzere dökümanlarımı hazırlamaya niyetlenirken kapı çaldı, gelen iki şamatacı dostumuzdu; geldikleri gibi evde bir şamata koptu doğal olarak. o şamata süredursun, telefon geldi, arayan babamdı. meğer anneannem hastalanmış, hastanedeymiş. ne olduğu konusundaki ısrarlarıma rağmen iyi olduğunu ifade edip geçiştirdiler her zamanki gibi. hatta annem haberim olmasın diye tembih etmiş, sebebi meşguliyetimin çok olması ve onların aksama ihtimali. telefonu kapattım ve evdeki şamatayı bir kenara bırakıp dışarı çıktım. kulağımda "bu böyle" nin tatlı melodisiyle Sertab Erener bana eşlik ederken düşüncelere daldım.tatlı bir Ekim akşamı yaklaşıyordu; ılık bir hava, okşayan bir güneş hakimdi şehre. liseliler okuldan dağılıyordu, şalvarlı bir yaşlı amca Hoşgör Parkı'nın spor aletlerinden birini kullanmaya çalışıyordu, beni gülümsetti. caddelere sokaklara girip girip çıktım, Kolejtepe'nin kaldırım ve kilit taşlarını adım adım arşınladım. anneannem aklımdaydı, o güzel insan. belki iyileşecek, belki de bizi terk edecek; Allah bilir. en son onu ziyaret ettiğimde bana " siz yeterki iyi olun, ben hasta olayım sizin yerinize." diyecek kadar bizleri seven; her torununa "kurban olayım sizi veren Allah'a" diye şefkat etmekten hiç usanmayan tatlı insan.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder