Perşembe, Kasım 03, 2005

savaşın çocukları

kendilerini birdenbire sebebini anlayamadan bir çatışmanın merkezinde bulan bir çocuğu hayal edin. belki de gürültünün sebebini anlamayacaktır, eğer biz ona hissettirmezsek. sanacaktır ki dışarıda şenlik var, insanlar eğleniyor, havai fişekler birbiri ardınca patlıyor. başlayacak kendini kaptırmaya, kendisi de bu cümbüşe ortak olmaya. ev içinde sevinçle hoplayıp zıplayacak, gülücükler, kahkahalar atacak. aslında bilmeyecek dışarıda olup bitenlerin gerçekliğini. ta ki gerçek söylenip her şey anlaşılana kadar.

ya da başından bilecek her şeyi: aslında bu gürültünün şenlik olmadığını, tam tersi acıyı, korkuyu, mutsuzluğu anlattığını. bilse de gerçekleri, unutacak, fazla düşünmeyecek, sadece kötü bir şey olduğunu bilecek. yine böyle unuttuğu bir akşam dışarıdan gürültüler gelmeye başlayacak, aile efradı ayaklanacak, telaşla toplanıp güvenli bir yere sığınacak ve dışarıda kopan kıyameti dinleyecek; ta ki etraf sükunet buluncaya dek. çocuk, anlayacak bir şeylerin ters gittiğini. içini büyük bir korku saracak; korku, içinde bir yerlerde sesini duyamadğı bir çığlığa dönüşecek ve o çığlık gözyaşlarına vuracak, içten bir ağlama sesiyle açığa çıkacak. ne olduğunu, nereden geldiğini bilmediği bir çığlık, ardından gözyaşları ve hıçkırıklar.

yıllar geçecek, o kötü günler geride kalacak; ama yaşananların hissiyatı ruhundan, acısı kalbinden silinmeyecek. çıkan her savaşta çocukları düşünecek, yaşadığı sıkıntıları bir bir kendisi de yaşayacak, ve el açıp dua edecek onlara, gözü yaşlı korkudan titreyen çocuklara. bilecek ki o çocuğu anlamak savaşı anlamaktır.

anlıyorum demek, anlamaya yetmez. anlamak için yaşamak gerekir.
umarım hiç kimse anlayamaz.
umarım...

1 yorum:

Handan dedi ki...

Aklıma Mehmet Akif Arsoy'a sordukları soru geldi. "İstiklal marşını yeniden yazsanız nasıl yazardınız?" demişler ona, " Allah bu milleti bir daha İstiklal Marşı yazmak zorunda bırakmasın" gibi bir cevap vermiş o da.

Bazı şeyleri öğrenmez çocuklarımız umarım.