Salı, Mayıs 26, 2009

son bulutlar

yaz ha geldi ha gelecek derken ben de son yağan bahar yağmurlarını ve bulutları çekip duruyorum. malum özleyeceğim bulutları, uzun bir yaz var önümde ve sıcak bir Antep. ancak bu yaz çabuk ve keyifli geçecek gibi gözüküyor, özellikle de Ağustos ayında bir sürü iş var beni bekleyen ve keyifle yapacağım. o yüzden içim rahat bu yaza girerken. çoğunlukla miskin miskin evde yatardık yazları, sıcaklar bizi mayıştırdıkça tembelleşir, akşam serinliğiyle canlanırdık. şimdi gün nasıl geçecek anlamayacağım herhalde. bu hızlı yaza girmeden önce bütün hücrelerim tatil diye bağırıyor. denizi ne kadar da özledim, güneşlenmeyi de. neyseki Temmuz' a kadar iki hafta boşluğum var,iyice bir dinlenip işimin başına döneceğim. bu yaz gidecek çok yer vardı gezmek için ama gidemiyorum. iki haftalık boşluğumu memleketimde geçirmek istiyorum. arada yine kaçamak yapacağım sağa sola.

Pazartesi, Mayıs 18, 2009

sıddık

arkadaşımız bir gün bizim fakirhaneye küçük kardeşi Sıddık' ı getirir. sıddık afet mi afet, fırlama mı fırlama bir zamane çocuğudur. hayatı evde cartoon network'u izlemek, bilgisayarda oyun oynamakla geçen; sokağa çıkıp da bizim çocukluğumuz gibi saklambaç, kovalamaca,körebe,futbol vs. oynayıp oynamadığını bilmediğim bir çocuktur o.
evde kıyametleri koparır sıddık,bağırır çağırır çığlıklar atar;ben tırnaklarımı yerim komşular şikayete gelecek diye. sonra görür ki evde üç tane laptop var, gözleri parlar ufaklığın. önce birinden ister:
-musa abi, seni çok seviyorum.
-sağol canım benim.
-bilgisayarını açabilir miyiiiiiiiimmm??
sonuç olumsuz. sıra bende ama bu sefer başka bir taktik:
-murat abi,bilgisayarın çok güzelmiş.
-sağol canım.
-açabilir miyiiiiiimmmm??
-olmaz.
o akşam amacına bir türlü ulaşamaz.ertesi gün olur. sabah uyanırız ki sıddık çoktan kalkmış bile. bilgisayarlardan iki tanesi küçük odada açık vaziyette,ama şifreye takılmış. musa abisinin geldiğini gören sıddık hemen mutfağa kaçar,hiç haberi yokmuş gibi koridorda karşısına çıkıp:
-günaydın Musa abiiiii!
-günaydın Sıddık, laptopları kim açmış?
-bilmem!!! (bak seeen!)
kahvaltıda sıddık bize bilgisayarda oynadığı yüzüklerin efendisi oyununda bilmem kimi neyle nasıl öldürdüğünü anlatıp kudurur,şaklabanlık yapar.aklımıza gelir sorarız:
-sıddık atatürk kim biliyor musun,nasıl biriydi o?
-iyi biriydi.
-başka?
-atatürk yoktu düşman çoktu,atatürk geldi düşmanı yendi. (anaokulunda öğrendiği iki mısra)
-peki Atatürk mü yoksa yüzüklerin efendisi mi?
-yüzüklerin efendisiiiiiii!!!

bir fırtınaydı gelir geçer,sıddık gider evineee. ertesi sabah bir şey fark edilir,tuvaletteki fırça ortadan kaybolmuştur. ne oldu nerede derken sıddık akla gelir, fırça deliğe sokulmuştur,kapak olduğundan görememişizdir. fırçayı çıkarma hikayesini hiç anlatmasak?
karar alınır,sıddık bir zorunluluk olmadıkça bir daha eve alınmayacaktır.
bu hikaye de mutlu sonla mı bitti bilinmez.

Pazar, Mayıs 10, 2009

gerçek

bundan bir kaç ay önce hayal başlığıyla yazdığm hayalim şimdi gerçek oldu. işte arzu ettiğim telefonuma kavuştum. böyle bir telefona ne kadar çok ihtiyacım olduğunu şimdi çok daha iyi anladım. artık internet, fotoğraf makinesi, oyun, müzik ve ajandam elimin altında. insanın hayatı yoğunlaştıkça teknoloji imdada koşuyor. ama bir çelişki de var bence;teknoloji geliştikçe hayat yükü de artıyor,o yükü hafifletmek için alışan da yine teknoloji oluyor. ne tuhaf.

ablacığım, bu telefonu bana hediye ettiğin için sana çok çok teşekkür ederim.

not: öğrenci milletinden korkacaksın:)

Salı, Mayıs 05, 2009

nerede kalmıştık

çarşamba günü hocalarım hem beni almak hem de bahçemizde bir çay içmek için evimize geldiler öğlene doğru. ardından hep birlikte yola çıktık Reyhanlı' ya. hocalarımızın eski bir ahbabı olan yaşlı bir beyefendinin kocaman evinde konuktuk. bahçesi de kocamandı ve o kadar çok gül vardı ki renk renk. karşımızda tarlalar ve ötede Suriye' ye ait tepeler bize manzara oluşturuyordu. burası harika bir yerdi, bakkal bulmak için dışarı çıktım ve inekler ve keçi yavrularıyla karşılaştım. o kadar uğraştım ama yakalayamadım keçi yavrularını. onları bırakın inekler bile yüz vermedi bana, ama çikolata verince hemen yanaştı, koca dilini çıkardı almak isterken ben elime değmesin diye yere bıraktım, bir türlü yerden alamadı. hocama anlattım ama diline düştüm, "çikolataları bana verme,git keçilere koyunlara yedir!" diye önüne gelene söyledi. ne yapalım, diyette olmasaydınız siz de.
gün içinde yapılacak çeşitli işlerden sonra akşam geldi çattı,közde künefe pişirildi, afiyetle yenildi. hocam fazla yemesin diye önünden çatalı bile aldım,vermedim. gece yaklaştı,yatmak vakti gelince biz dört öğrenci bir odada, diğer üç öğrenci de diğer bir odada yatmak zorunda kaldık çünkü ortalık sivrisinek kaynıyordu ve bizim sadece üç tane ilac makinemiz vardı. neyse taktık ilacı ve yattık. gece iki buçuk gibi uyandım ki bizim odanın hepsi yataklarından doğrulmuş, karanlıkta kaşına kaşına söyleniyorlar. meğer sivrisinekler bunları yemiş de bitirmiş,ben de ise tık yok. sivrisinek savar makine bozukmuş, işe yaramamış.laf attım sabah onlara, hemşehrisini sokmuyor sivrisinekler diyerek. arkadaşlardan birisi odadaki bütün bulduğu sivrisinekleri öldürdü kanlı bir vaziyette, biraz olsun intikamını aldı böylece.
bahçedeki harika bir kahvaltı yaptık. anneme gözleme yaptırmıştım, onlar da sofradaydı. öğlen vakti yola çıktık ve akşam Maraş' a vardık. orada yemek yedik ve ben ve tek hocam Antep' e döndük. ben eve gitmenin sabırsızlığı içindeyken hocamın gitmesi gereken bir toplantıya yetişmesi gerekiyordu, beni eve bıraksa vakit kaybı, mecburen ben de gittim. eve dönüp yatağa girdiğimde saat oniki buçuk civarıydı.
hasılıkelam, muhteşem bir beş gün geçirdim, uykusuz kaldık, yorulduk, sivrisineklerle uğraştık ama çok eğlenceliydi. her günüm ayrı bir keyif, ayrı bir güzellikteydi. arkadaşlarımla çok ama çok eğlendik, hocalarımız da bizim gibi matrak,espritüel olunca harika bir grup olmuştuk.
şimdi Antep'teyim,okulu özlemişim. güç topladım,derslere dönüş vaktidir artık.