Pazartesi, Nisan 27, 2009

uykusuz

Cuma günkü konuşmam gayet başarılıydı, heyecanlanmadım ama kalabalık arttıkça gerildimse de hocam yanıma geldiğinde rahatladım.
o akşamın sabahı saat altı civarı yola çıktık Kahramanmaraş' a doğru. ben uykusuz, hocam benden de uykusuz. gece oniki buçukta yattım beşte kalktım. hocama erken uyumasını tembihlemiştim o da tamam demişti ama gece üçte ancak yatabilmiş. arabada içtiğimiz kahveler bile kar etmedi. uyumayalım diye bol bol sohbet ettik ama nihayetinde Maraş'a vardığımızda nüfusumuz da arttı. oradan bir hocamızı ve öğrencilerini aldık ve Adıyaman' a yola çıktık. iki hoca önde muhabbet ededursun, benim arkada ara sıra gözlerim gidiyordu. bir ara gözlerimi açmıştım, hoca bir döndü arkasını bana baktı, neyseki yakalanmadık yoksa dilinden kurtulamazdım.
Adıyaman' a en son dokuz on yıl önce gitmiştim, o zaman çok sıradan bir şehirdi ama şimdi hayretler içinde seyrettim, beğendim bu şehri. gezmek fırsatımız yoktu, toplantı başladı, benim gözler kapanıyordu. hocama baktım, o benden önce başlamış uyuklamaya. akşamın gelmesini iple çekiyordum, aklımda fikrimde hep uyku vardı. toplantı bitti, leziz bir akşam yemeğinden sonra ben bir an önce yatmak peşindeyken bu sefer de davete gittik. gözüm sürekli saatte, resmen dakikaları sayıyorum. nihayet sıcak yatağa kavuştum ve kafamı yastığa bırakıp derin bir uykuya daldım.
sabah onda çıktık yola, önce Gölbaşı' na uğradık, sonra Pazarcık' ta konakladık biraz. ardından Islahiye' ye geçtik. orada mola vermiştik ki bir Islahiyeli arabamıza yanaştı ve bizim hocaya sordu:" iş yok mu iş,benim oğlan işsiz iş verin oğluma." hocamız "Keşke olsa da verebilsek sizin oğlunuza iş." dedi, başka yapacak bir şey yoktu. takım elbiseli adamları görünce işadamı mı sandı nedir bilmiyoruz.
sonunda Hatay'a geldik, toprağıma. önce Hassa'nın Deliçay adlı köyünde konakladık. arabadan indiğimizde yeşillikler içerisinde bir ev ve harika bir çiçek kokusu bizi karşıladı. mandalinalar açmış, kokusu dört bir yanı sarmıştı. yukarı dağa doğru çıktık sulama amaçlı yapılan barajı inceledik; tertemiz bir suyu vardı, rüzgar korkunç esiyordu ama hava ılıktı. akşam yemeği için geri döndüğümüzde serilen sofrayla gelen sıcak taze saç ekmeğinin kokusunu duyunca içim cız etti, ne kadar özlemiştim o kokuyu, duygulandım, ağlamak istedim. köylüler bize "ekşili bazlama" denilen ekmekten pişirmişti, babam geldi aklıma, o da çok sever bu ekmeği. yemeği iştahla yedik ama ben o ekmeğe doyamadım, hem kokladım hem de yedim. geceyi geçirmek için Kırıkhan' a dönerken son kez çiçek ve köy kokan havayı çektim burnuma. işte arzu ettiğim hayat buydu benim.
şimdi Antakya' dayım, evimde. bahçemiz güllerle dolmuş, mis gibi kokuyor. bizim ekip Reyhanlı' ya gitti, ben eve kaçtım. yarın ben de gitmeliyim oraya. çarşamba günü dönüyoruz Gaziantep'e.

Çarşamba, Nisan 22, 2009

çocukluğumdan kareler

çocukluğumdan çok bahseder dururum. eskiden olsa, ben güzel bir çocukluk geçirmedim derdim ama aslında ne kadar yanıldığımı sonradan anladım. şimdi çocukluğumun o güzel hatıraları sık sık aklıma gelir ve mutlu olurum. şanslı bir çocuk olduğumu söylerim kendi kendime.
Koray çocukluğuma dair farklı olayları hatırlamamı sağlayan bir "mim" gönderdi bana.

-çocukken altıma kaçırdığımda, bir kış günüydü ve akşamdı. ne yapsam ne etsen de anneme söylesem deyip kıvrandım durdum. epeyce müddet söyleyemedim ama sonuda korka korka söylemiştim. annem sadece kızdı bana.
-çocukken çok oyuncağım olmadı,bundan yoksundum. ama ihtiyaç da duymadım belki; çünkü biz hep bahçelerde, bağlarda büyüdük, eve tıkılıp kalmak yoktu. oyuncaklarımız doğaydı bizim.
-doktor olmayı hayal ederdim. daha sonra bunu asla yapamayacağımı fıtratım bana gösterdi. çocukluktan çıkıp hayatı tanımaya başladıktan sonra içimdeki teknik bilimlere olan aşk ortaya çıkmaya başladı ve mühendislik becerilerim arttıkça arttı. evdeki elektronik aletler benden korkardı, bayılırdım onları söküp takmaya,tamir etmeye,incelemeye. şimdi bir mühendislik öğrencisiyim ve istediğim mesleği yapabileceğim için çok mutluyum,bu çok büyük bir mutluluk.
-daha çok harçlığım olsun isterdim. her zaman harçlığım olmazdı ve olan da çoğu kez yeterli olmamıştı.
-bir daha asla halamı ve o varken geçirdiğimiz güzel günleri göremeyeceğim için üzgünüm. halamın çocukları çoktu,bir kısmı evliydi ve torunları benim yaşıtlarımdı. o kocaman evlerinde bütün herkes toplanırdı, o kalabalık içinde geçen gündüzler, akşamlar ne güzeldi. ama onu kaybedince o kalabalık bir daha olmadı, evlenmeyenler de evlendi.aileyi bir arada tutan işte o anneydi.

Koray,her sorunun cevabını bulamadım, ya cevabı yoktu ya da ben hatırlayamadım. çok teşekkür ediyorum.

Pazar, Nisan 19, 2009

samimiyet

bugünlerde bol bol üşürken nihayet baharın sıcak ve samimi güneşi bir kez daha göründü gökyüzünde. bereketli yağmurlar yağdı, kimi zaman dolu yerleri beyaza bürüdü Antep'te. işte özlediğim yağmur buydu, bol gök gürültüsü ve şiddetli sağanaklar.
bahar geldi mi o güneş çıktı mı gökyüzünde ben pozitif enerjiyle dolarım, içim içime sığmaz. şu son günlerde havalar serin geçtiyse de ben pozitifliğimi yitirmedim. yeni insanlarla tanıştım, daha içten ve samimi olmak adına yeterince güçlüydüm. eskiden sadece fotoğrafta gördüğüm kardeşimin arkadaşını yolda gördüğümde onu durdurup "ben sizi tanıyorum, sizi fotoğrafta gördüm, ablamın arkadaşısınız." diyip tanışacak kadar cesaretli ve becerikliydim. Antep'e gelince bu şehirle olan aramın bozukluğuyla o cesaret kalmamıştı ama yine de becerikliydim ve samimiydim. ama insan kendini bir şehirde yabancı hissedince o kadar hevesli ve cesaretli olamıyor. ama şimdi bugünlerde o eski sosyal cesaretim yeniden doğmaya başladı. insanlardan korkmuyorum ben, kafama koyduysam gidip bitiriyorum o işi. samimiyetim ve sıcaklığım en güçlü özelliğim. böyle olunca insanlar senden ürkmüyor ve hemen ısınıyor.
biz insanlar nedense ürküyoruz birbirimizden. iki çift kelime konuştuğun yabancı biriyle rastlaşınca selam vermek tereddütü var herkeste.ürkekçe bakışıp gözlerimizi kaçırıyoruz hemen. kimisi birebir tanıştığı biriyle rastlaşınca yeniden konuşmak tereddütünü bile yaşıyor. bense direk üstüne gidiyorum olayın, hemen selam verip konuşuyorum sıcak bir şekilde. insanlar da böylece cesaret buluyor, açılıyor.
bu arada, daha önce bahsettiğim "ilk defa bir topluluğa konuşma" olayı önümüzdeki cuma olacak, erkene alındı. beni heyecan bastı ama aşmalıyım, aşacağım da. bu daha başlangıç, ileride daha kapsamlı konuşmalar olacak inşallah, bir an önce alışmalıyım. bana dua edin.

Pazar, Nisan 12, 2009

yoğun

seçim haftası Antakya'ya gittim. harika bir üç gün geçirdim, hatta birçok şeyi yapamadan geri döndüm. geçen bahar da yaptığım gibi yine doğa yürüyüşüne çıktım, dağa tırmandım. kekik toplamaya da gidecektik ama ona fırsat kalmadı, bir sonraki gidişime inşallah. kedimiz doğurmuş, mini mini yavrucuklar hayata merhaba demiş. anneleri onları bizim bodrumdan çıkarıp bahçedeki tahtaların arasına taşıdı havayı güzel görünce.
Antep' e döndüğümde o kadar yoğun günler geçirdim ki anlatamam. kimi oldu gece iki üçlere kadar çalıştım. son salı çarşamba evden çıkamadım ama sonunda yoğun tempo sona erdi. son perşembe okula gittiğimde sınav öncesi milletin halini gördüm ve gülümsedim. havanın da güzel olmasıyla öğrenciler bahçenin her köşesine, kantine, koridorlara yayılmış harıl harıl sınav öncesi birbirlerine sorular soruyor, ders notlarını, eski sınav kağıtlarını okuyor, inceliyor. herkeste bir telaş, bir heyecan vardı. işte üniversite bu dedim ve bir kez daha çok sevdim onu. çok önemli bir sınavdı ve nasıl geçti diye sorarsanız fena değil diyebilirim:) sınav sonrası iki gün gece rüyalarımda bol integralli elektrik hesapları yapmaya devam ettim. ama kendimi ödüllendirip hemen alışverişe çıktım, kuş gibiydim.

üç dört hafta sonra hayatımda ilk kez bir topluluğa konuşacağım. bu konuşmaya iyi hazırlanmalıyım. ilkler çok zor geçer ama tatlıdır herhalde. ilkini atlatırsam gerisi gelir. bundan böyle ayda bir yapmak durumundayım bu işi,bana dua edin.